Bir Gün Gece – Mine Kırıkkanat

Mine Gökçe Kırıkkanat, 1951 Ankara doğumlu Cumhuriyet Gazetesi yazarı. Notre Dame de Sion Fransız Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümü mezunu Kırıkkanat, gazeteciliğe Cumhuriyet Gazetesi’nin İspanya temsilcisi olarak başladı. 1992 yılında Milliyet gazetesine Fransa Muhabiri olarak geçen Kırıkkanat, 1996 yılında aynı zamanda Radikal’de köşe yazarlığı yapmaya başladı. 2005 yılında Vatan Gazetesinde yazmaya başlayan Mine Kırıkkanat, 2010 yılına kadar burada çalıştıktan sonra başladığı yere; Cumhuriyet Gazetesi’ne döndü.

16 tane kitap çıkaran Mine Kırıkkanat’ın Bir Gün Gece 10’uncu kitabıdır.

Bir Gün Gece- Mine Kırıkkanat

Bu kitap, Türkiye’de olası İstanbul depremi hakkında yazılmış ilk kitaplardan biridir. Birinci basımı 2003 yılında yapılan kitap, ilk önce Literatür Yayınlarından, daha sonra ise Kırmızı Kedi Yayınevinden, 183 sayfa olarak çıktı. O günden bu yana herkesin “Olası İstanbul depremi ne zaman?” diye sorduğu, “Neler olur?” diye merak ettiği sorulara cevap arayan Mine Gökçe Kırıkkanat, bu kitabında bu sorulara eksik de olsa yanıtlar veriyor.

Peşinen söyleyelim; Bu kitap hakkında tanıtım yaparken, -diğer kitaplarda da olduğu gibi- oldukça objektif davranmaya gayret gösterdik. Dolayısıyla kitabın olumlu ve olumsuz yanlarını yazmaya gayret göstereceğiz.

Kitabın Eksileri

Bir Gün Gece kitabında, her şeyden önce Mine Kırıkkanat’ı görüyoruz. Gayet doğal olarak Kırıkkanat’ın yaşadığı yerleri, gezdiği ve gördüğü hayatlar ile dünyaya bakış açısını anlayabiliyoruz.

Fransız Lisesi mezunu ve Fransa muhabirliği yapmış bir kişiden çıkabilecek en iyi kalemler çıkmasına karşın; romanda bahsi geçen mekanların Fransız Konsolosluğu, Ermeni Okulu, Fransız Okulları gibi mekanlar ile Taksim, Mecidiyeköy, Balat gibi merkezi mahalleler olduğu gözden kaçmayan ayrıntılar.

Baş karakterlerden biri yarı Fransız ve yarı Türk; Avrupa Birliği tarafından deprem sonrası Türkiye’ye gönderilmiş ve Türkiye’yi paylaşmaya çalışan devletlerin içinden Avrupa Birliği adına parsayı kapmaya çalışacak bir kişi, sürekli olarak Türk tarafıyla Fransız tarafı arasında ikilemde kalarak “Türkiye’ye yardım etmeli mi etmemeli mi” sorunlarıyla boğuşuyor.

Dolayısıyla bu kitabın en büyük zaafiyeti, halka yakın olmaması. Mine Kırıkkanat özelinden Cumhuriyet Gazetesi geneline doğru genel eleştiriler de zaten halka yakın olunmaması. Bu kitapta, “öyle bir depremin ardından fakir halk ve merkeze uzak ilçelerde yaşayanlar neler çekiyordur acaba?” sorularını kendi kendinize sık sık sorarsınız ancak yanıt bulamazsınız.

Kitapta, Taksim’de neler oluyordu? Mecidiyeköy’de neler yaşanıyordu? Boğaziçi ne alemdeydi soruları pek tabii yerini alıyor.

Kitabın Artıları

Müthiş tasvirlerle olayları tüm ayrıntılarına kadar gözlerinizde canlandırabileceksiniz. Özellikle, deprem sonrası ne olacak diye düşünüyorsanız; “bize yardıma gelmiş gibi görünen -dost ve müttefik- devletler bizi nasıl paylaşmaya çalışacak” sorusuna enfes bir cevap alabileceksiniz. Distopik anlatımı, George Orwell ile yarışır ancak kitabın çıkış tarihi göz önünde bulundurulursa, üçüncü köprü ve marmaray bu kitaptan nasibini almamış durumda.

Eh biraz da yukarıda dikkati çektiğimiz eleştirilerin iyi yanları da var; Neticede bahsi geçen mekanlar, mekansal olarak yazar tarafından kurgulanması tercih edilmiş ve bu mekanlar bize öğretilmeye çalışılmış. Bu konuda oldukça da başarılı bir kitap.

Olası İstanbul Depremi Ne Zaman?

Tabii kitap “ne zaman” sorusuna yanıt vermiyor. Ancak, rahmetli Ahmet Mete Işıkara’nın zamanında bas bas bağırdığı, “deprem değil insan öldürür” dediği ve getirdiği eleştirilerin, mutlaka önlem almalıyız dediği hususların hepsini “bakın Işıkara’yı dinlemezsek böyle olur” dercesine anlatan müthiş bir kitap.

Hem distopya, hem kaos kitapları sevenlere; hem olası İstanbul Depremi’ni merak edenlere, hem depremden sonra ne olacağını merak edenlere şiddetle tavsiye edilesi bir kitaptır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir