İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti – Hagop Baronyan

İstanbul’un 1800’lerin ikinci yarısındaki hali neydi dersiniz? O dönemlerde İstanbul’da yaşayanların en büyük dertleri neydi? Tamam tarihten bazı şeyleri biliyoruz da, bir de İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti kitabıyla Hagop Baronyan’ın gözünden bakalım.

Hagop Baronyan’ın, Osmanlı’nın Ermeni cemaatine yönelik yazdığı bu hiciv kitabından hem tarih öğrenip hem de eğlenme imkanımız olacak.

Hagop Baronyan Kimdir?

1842 Edirne doğumlu Hagop Baronyan, 1864’te İstanbul’a yerleşti. Osmanlı Devleti’nin son yarım yüzyılında İstanbul’daki gelişmeleri takip eden Baronyan, burada özellikle Ermeni cemaatleri ile ilgilendi. Ermenice dergilerde başyazarlık yapan Baronyan, tiyatro oyunları ve hikayeler yazdı.

İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti isimli kitabı Ermenice yazılmış hiciv kitapları içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Burada kaleme aldığı hicivlerin tamamı, Ermeni cemaatlerinin, kendi gelişimleri ile kayıtsızlıkları, Ermeni toplumundaki kötü huylar ve okul ile kilise yapımı için insanların ilgisizliği üzerindedir.

Baronyan, 1891 yılında İstanbul’da tüberküloz hastalığından öldü.

Kitap, Can Yayınları tarafından yayınlandı. Kitabın çevirmeni ise Paris Hilda Teller Babek. Babek, 1953 İstanbul doğumlu ve Serbest Muhasebeci olarak çalışmakta.

İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti

İstanbul’un aslında çok bilinen mahallelerinin, 1864 ile 1891 yılları arasında Ermenilerle özdeşleşmiş semtler olduğunu gösteren kitapta bahsi geçen mahallelerinin bir kısmı o dönemde İstanbul’un dışında sayılacak yerlerdendir.

Kitaptan şaşırılarak çıkarılacak sonuçlar içerisinde, bazı mahallelerin bu huylarının hiç değişmemiş olduğudur.

Ortaköy, Kumkapı, Kasımpaşa, Beşiktaş, Pera gibi 34 değişik mahalle, kendilerine has özellikleriyle anlatılırken yazar; bu mahallelerdeki yaşantı hakkında da önemli bilgiler vermekte. Örneğin Pera için; “Pera’nın sınırları; doğuda kumarbazlık, batıda gösteriş, güneyde müsriflik ve kuzeyde sahtekarlıktır.” şeklinde anlatırken, Rumelihisarı ile alakalı yazısının başında; “Buyrun ağa muhteşem ıstakoz… Ucuza vereceğim.” “Çekme kardeşim, yakamı bırak” şeklinde bir diyalogla karşılaşılıyor. Bu konu hakkında yorumda bulunmaya gerek yok ve evet, tahmin ettiğiniz gibi yazarımız Rumelihisarı’nda bir şeyler alması için azıcık tartaklanıyor.

Samatya yazısının başında ise bir uyarıda bulunuyor Baronyan; “Rakı içmeyenler ayrılsın.” Görünen o ki Samatya hiç değişmemiş.

Bir de o dönemlerde kadının hangi fiziksel özelliği “makbul”dü ona bakalım; Yukarıda girişini verdiğimiz “Pera (Beyoğlu)” yazısından;

“Kışın Taksim’den Galatasaray’a doğru oluşan gölü ünlüdür. Şirketlerden biri bu gölde gemi çalıştırmak istedi ama izin alamadı. İzin alabilseydi büyük paralar kazanabilirdi. Bazı kadınlar buna muhalefet etti. Onlar için büyük şans sayılıyordu bu gölet, kendi bacaklarını göstermek için. Bu göletten geçerken eteklerini dizlerine kadar çekerlerdi. İnce bacaklı kadınlara gelince… Onlar çok gayret gösterdi izin verilmesine. Böylelikle kendileri de kışın dışarı çıkabilme özgürlüğünü yaşayabilecekti.”

Her bir mahallenin her bir paragrafında ayrı bir gülmece faktörü bulunan kitabın, her bir sayfası ayrı bir tarihsel ders niteliğinde. Ayrıca, İstanbul’u iyi bildiğini düşünenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir