Dicle’den Yükselen Feryat, Hallac-ı Mansur (Irmak Yayınları) 2013

Hallac-ı Mansur hakkında eşsiz bir biyografi. Yazar ve Fars Filologu Ahmet Çelik’ten, Sufiliğin babası Hallacı Mansur’un hayat hikayesi; Dicle’den Yükselen Feryat. Hallac-ı Mansur kimdir? Hallac-ı Mansur’un sözleri, aile kökenleri, hayat hikayesi ve neden öldürüldüğüne dair eşsiz bir kaynak. Bu yazıyı okuyunca kitabı daha çok merak edeceksiniz. Kitabı okumadan Hallac-ı Mansur’un kim olduğu hakkında bilgi sahibi olmak isterseniz de doğru yerdesiniz.

Kitap, Hallac’ın doğumundan ölümüne kadar geçen süre içerisinde yaşadıklarını anlatıyor. Hayatında kilometre taşı olan olayları ele alışı bakımından da müthiş bir biyografi. Ancak tüm bir hayatının yanında olay örgüsü açısından iyi kurgulanmış. Üçüncü şahıs ağzından anlattığı hikaye güzel bir tarihi roman olarak da kabul görür. Kaynakça kullanılan, kaynakları belirtilen, yani tarihe bağlı kaldığını her açıdan ispat edebilen bir tarihi roman. Her şeyden önce, kitabın bağlı bulunduğu kategori; Tasavvuf. Haliyle; Ene’l Hak diyen bir insanın hayatı, tasavvufun dışında değerlendirilemez.

Hallac-ı Mansur Kimdir? Hallacı Mansur’un Hayatı

Dicleden Yükselen Feryat: Hallac-ı Mansur kitabının kapağı

“Ene’l Hak” diyince akla ilk gelen kişi Hallac-ı Mansur’dur. Leb demeden leblebiyi yapıştıranlar, Hallac-ı Mansur demeden “Ene’l Hak” sözünü yapıştırıverirler. Bu kitap ise daha başka şeyler yapıştırıyor insanların zihnine. Sahi, bu feryat niçin Dicle’den yükseliyor? İşte bu sorunun cevabı, alabileceğiniz onlarca sorunun cevabından sadece biridir. Başlamadan belirtelim, bu sorunun cevabını bu yazıdan değil, ancak kitabın kendisinden alacaksınız. Bu yazıdan da elbette birçok şey öğrenmek mümkün.

Ebu’l Mugis el Hüseyn bin Mansur el-Beyzavi isimli kişi, tüm dünyanın tanıdığı adıyla Hallac-ı Mansur. 858 yılı ile 922 yılları arasında rivayet edilir ve kitapta da bu tarihler esas alınır. Tasavvufta “O” şeklinde anılan ve tüm varlıkla aşık olunan “Allah”ın aşıklarından biri ve Sufiliğin de en büyük temsilcilerinden biri. Kimileri vahdet-i vücutçu olarak da adlandırır. Ancak Allah’a şirk koşmak suçundan yargılanır ve ölümle cezalandırılır. Aslında bu kitaptan öğrenilecek en önemli şeylerden biri olduğu için ölümünü başa aldık. Asıl idamına ferman verilen suç, onun “Ene’l Hak (Ben Allah’ım)” demesi değildir. Sabırlı okuyucular bunu net bir şekilde kavrayacaktır.

Hallac-ı Mansur Kimdir?

Hallac-ı Mansur sorusunu kitabın ayırdığı bölümler ile bölümlendirelim. Kitapta her bir bölüm, hayatındaki her bir kırılma noktasını esas almıştır. Biz daha da özet alacağımız için, bazı bölümlerin başlığını veya başladığı noktayı alt başlık şeklinde vereceğiz.

Hallac-ı Mansur 12 Yaşına Kadar

1. Bölüm, Doğumu ve Çocukluğu (12 Yaşına Kadar)’nu ele alır. Bu bölümde Hallac’ın doğduğu yer anlatılırken şu ifadeye yer verilir; “Hallac-ı Mansur, Müslümanların zaman ölçüsüyle 244, Hıristiyanların zaman ölçüsüyle 858 yılında İran’ın Fars eyaleti sınırları içinde yer alan ve Şiraz’a yedi fersenk uzaklıkta bulunan Beyza şehrinin kuzey doğusunda, adını Hz. Musa’nın Yaratıcı’sını görmek amacıyla çıktığı ve ‘Bana göster! Seni göreyim!’ diye yalvardığı, buna karşılık, ‘Sen beni göremezsin’ hitabına mazhar olduğu dağdan alan Tur kasabasında, sonradan Müslüman olan bir ailede dünyaya gelmiştir”. Burada bir de dip not bulunur. Burada büyük babasının Mazdeist olduğuna atıf yapılır. Anne tarafının ise Ebu’l Eyyub el Ensari, yani bilinen ismiyle Eyüp Sultan’ın soyundan olduğu yazılır.

Tarihi bir hataya da yine bu bölümde yer verilerek düzeltme şansı bulunmuştur. Hallac-ı Mansur’a niçin bazıları “Yemenli” der veya onu Yemenli sanırlar? Sebebi şöyledir. “Basra’dan Horasan’a giden askerlerin yolculukları sırasında izledikleri güzergah üzerinde bulunan ve bu yüzden de konakladıkları ordugahlardan biri konumunda olan Beyza şehri, o dönemde Yemen’in koruması altında yer alıyor. Bunun için, gerçekte İranlı olan Hüseyin b. Mansur’a yanlışlıkla Yemenli dendiği de olmuştur.”

Babası hallac olan Hallac-ı Mansur, Beyza şehrinde rızkları tükendiği için kardeşleri ve annesini bırakarak, hallaçlık işinin daha çok revaçta olduğu Bağdat yakınlarındaki Vasit’e gelirler. Babası burada bir iş bulunca ailesi de Vasit’e, Dicle Nehri’nin kenarına gelir. (Aman ha! Bu yüzden Dicle’den yükselen feryat değildir.) Hallac-ı Mansur, burada babasıyla beraber Hallaçlık işi yapar. Bir diğer deyişle, babasının yanında yetişir ve sonra da baba mesleğini ele alır.

O dönem içerisinde Kuran’ı da öğrenen Hallac’ı Mansur, 2. Bölüm’de arayışa girer. 2. Bölümün adı da; “Arayış Dönemi; 12 Yaşından Tuster’e Gidene Kadar”dır.

Zenc İsyanına Kadar Hallac-ı Mansur’un Hayatı

12 yaşından önce hafız olan Hallac-ı Mansur bu dönemden sonra sürekli bir arayış içindedir. Allah’ı arar, hatta ebedi hayata özlem duymaya başlar. En sonunda aradığının Tuster’de olduğuna karar verir. Tasavvuf’a yönelmesi gerekecektir. 16 yaşına geldiğinde Vasit ve Bağdat ona dar geldiği için Tuster şehrine, Şeyh-i Tusteri’nin talebesi olmaya gider.

3. Bölüm de “Sehl-i Tusteri’nin Yanında” başlığını taşır. 2 yıl burada kaldığı yazar. 18 yaşına geldiğinde, 4. bölümün de başlığını taşıyan şekliyle “Amr b. Osman-ı Mekki’nin Yanında” olur. Basra’da çileye kapanan Hallac-ı Mansur, Basra’da geçirdiği zaman içerisinde evlenmişti. Şeyhi Amr b. Osman-ı Mekki’ye haber vermeden evlenen Hallac-ı Mansur, şeyhini de zor durumda bıraktı, çünkü Mansur’un şeyhi, kayın pederi Ebu Yakup el Akta-i Basri ile kavgalıdır. Bunun da sebebi, Amr b. Osman-ı Mekki, Hallac’ı başka biriyle evlendirmek isterken Akta-i Basri elini çabuk tutup, Hallac’ın hocasına dahi söylemesine fırsat bırakmadan onları evlendirmişti.

Şeyhi ile kayın pederi arasında şiddetlenen ve düşmanlık halini alan bu büyük husumet karşısında üzülen Mansur, Bağdat’a, her ikisinin de şeyhi olan Cüneyd-i Bağdadi’ye gitti. Ondan fikir istedi. Bağdadi, Hallac-ı Mansur’a aralarındaki husumete karışmaması vaadini aldıktan sonra Basra’ya geri döndü.

Zenc İsyanı olarak bilinen, tarihin belki de ilk büyük çaplı köle isyanı başladığında, Hallac’ı Mansur, Zencilerin kontrolü altında bulunan Basra’daydı. Bu sebeple, Zenc isyanına taraf olarak da gösterilen Hallac-ı Mansur, kitapta Ahmet Çelik tarafından, yine bazı belgelere dayanarak tarafsız gösterilmiştir.

Bu elzem olmakla beraber, Hallac-ı Mansur aslında Abbasi Devleti tarafından Zenc İsyanına karışmakla da itham edilmiştir.

Zenc İsyanı Nedir?

Zenc İsyanı, Basra ve çevresinde yaşayan varlıklı kişilerin köleleri olan zencilerin, Fırat çevresinde yaşayan yoksul köylüler, Karmatiler, Nubyalılar, Güney Mısırlı ve Sudanlıları da yanlarına alarak, önce Basra Şehri ve çevresinde, ardından Basra körfezinde etkili oldukları bir isyandır. Tarihte eşine az rastlanır bir özellikte olan bu isyan, ekonomik ve hürriyet sebepleriyle birleşerek ortaya çıkmıştır. İslamiyet’in köleliği yasaklaması, ancak Müslümanlar arasında hala çok yaygın olan kölelik ile yoksul köylülerin Abbasi Devleti’nin de desteklediği zenginler tarafından sömürülmesine karşı birleşerek ortaya çıkarılan isyan yaklaşık 14 sene sürmüş ve sonunda zorlukla bastırılmıştır.

İsyancılara karşı, Bağdat’ı koruyan Türk birlikleri sayesinde o dönem Büyük Selçuklu Hükümdarı olan Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi tarafından ödüllendirilmiş ve Sultanü’l Cihan (Cihan Sultanı) ünvanı ile taltif edilmiştir. İsyancılar, başkent Bağdat’a 17 mil kadar yaklaşmış, Basra Körfezi’nin etrafındaki tüm verimli toprakları kontrolü altına almış, dönemin Abbasi yönetiminde bulunan ve Mezopotamya’daki en büyük ikinci şehir Basra ile dördüncü şehir olan Abadan’ı hiç savaşmadan ele geçirmişlerdir. En büyük başarıları ise yine zencilerden oluşan ve Zenc isyanı daha başlarken üzerlerine gönderilen ordunun tamamını kendi saflarına katmaları olmuştur.

Zenc isyanı, önderleri olan Ali bin Muhammed el-Burkai’nin yakalanarak öldürülmesinin ardından sona ermiştir.

Hallac-ı Mansur'un infazını gösteren bir minyatür.Hallac-ı Mansur’un infazını gösteren bir minyatür.

Karmati Ayaklanmasına Kadar

Hallac-ı Mansur, Zenc İsyanı’nın ardından dört kez seyahat eder. Bunların ikisini hacca gerçekleştirir. Bir kez Doğu Türkistan ve Maveraünnehir’e ve bir kez de Hindistan ve Çin’e gider. Bu yolculukları o bölgelerde yaşayan Müslümanların yaşamlarını görmek için yapar. Hacca gittiği iki yolculuk hariç Müslüman bulunmayan coğrafyalardaki dinleri ve ibadetlerini gözlemler.

Bu gezilerin ardından tekrar Basra’ya gelen Hallac-ı Mansur, burada hala Zencilerin safındaydı. İşte böyle bir dönemde Karmati Ayaklanması başladı. Karmati Ayaklanması, Zenc İsyanı’nın devamı niteliğinde bir isyan olup, Abbasilerin de tarihte gördükleri en büyük isyandır. Bir kez de Hac yerini basarak, hacıları kılıçtan geçirip Hacer’ül Esved taşını çaldıkları rivayet edilmektedir.

Karmati Ayaklanması ve Zenc İsyanı ile beraber, Ene’l Hak dediği için ölümle yargılandı. Hallac-ı Mansur’un kendini tasavvufi anlamda da geliştirdikten sonra “Ene’l Hak” demesi üzerine durmak gerekir. Üzerine atılı bu üç suçtan yargılanan Mansur, hiç birinden idam cezası almaz.

Feryadın Dicle’den yükselmesinin sebebi ise, Hallac’ın küllerinin Dicle Nehrine savrulmasıdır. Ancak Dicle Nehri, tarihindeki en büyük taşkını aynı gün görmüştür. Dicle’nin taşkın sularını ise yine Hallac-ı Mansur’a ait olan bir eşya dindirmiştir.

Kitabın sahibine haksızlıkta bulunmamak gayesiyle, bu kısmı gizli tutulmaktadır.

Ancak, alınacak en kritik cevaplar; Hallac-ı Mansur’un hangi suçtan ölüme çarptırıldığı ile Dicle Nehri’nin taşkınını geçiren şeyin ne olduğu olacaktır. Tabii, burada detaylarına girmediğimiz onlarca konu vardır. Bunlardan biri de Zenc İsyanı’dır. Zenc isyanı ile Karmati Ayaklanması hakkında kesinlikle bir başvuru kitabı olma özelliğine sahiptir.

Kitabı satın almak için kitapyurdu bağlantısını takip edebilirsiniz.

Yazar Ahmet Çelik kimdir?

1968 yılında Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde doğan Ahmet Çelik, ilk ve orta öğretime burada ve Bandırma’da devam etti, lisede Çankırı’ya gitti. Askeri öğrenci olarak Çankırı’da bulunan Ahmet Çelik, 1985 yılında İstanbul Üniversitesi, Fars Dili ve Edebiyatı bölümüne girmiş, 1989 yılında mezun olmuştur. 1998 yılında Yüksek Lisans, 2005 yılında ise doktora derecesini yine Farsça’dan almıştır. 2011 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’nden Albay rütbesi ile emekliye ayrıldı. 2011-2016 yılları arasında İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde Farsça dersleri verdi. 2016 yılında Visal Yayınları’nı kurdu.

Çeşitli telif ve çeviri eser sahibi olan Ahmet Çelik, kitaplarını İnsan Yayınları, Irmak Yayınları, Beyza Kitap, Demavend Yayınları, Yağmur Yayınları, Cantaş Yayınları, Fono Sözlük Yayınları ve son olarak kendi kurduğu Visal Yayınları’ndan çıkardı.

İnceleyeceğimiz eseri; Dicle’den Yükselen Feryat, Hallac-ı Mansur eseri ise Irmak Yayınlarından çıktı ve 4 baskı yaptı. Ayrıca Visal yayınlarından çıkan Arifler Sultanı Bayezid-i Bistami ile beraber, Tasavvuf alanında çıkmış biyografi kitaplarının ilkidir.

Hallac-ı Mansur hakkında en incelikli çalışma olan bu 208 sayfalık “Dicle’den Yükselen Feryat, Hallac-ı Mansur” kitabı da diğer eserler gibi kritik bilgiler içerecektir. Günümüz tabiriyle “spoiler verebiliriz”.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir