Ekonomiyi Düze Çıkaracak 3 Ekonomik Yapısal Reform

Türkiye Orta Vadeli Ekonomi Programı, veya yeni adıyla Yeni Ekonomi Programı kapsamında yapısal reformları sorgulamaya başladı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Orta Vadeli Programı hazırlarken sıkça söz ettiği ancak detay vermediği yapısal reformların ardından neler yapılabileceği konusunda yorumlar yapılmaya başlandı. Bu yazımızda yapısal reformların içerisinde en ekonomik ve hızlı atılabilecek 3 adımı derliyoruz. Başlıklar Ekonomist Mahfi Eğilmez’in bir konuşmasından alınmış ve ardından yorumlanmıştır.

1- Yapısal Vergi Reformu

Yapısal reformlar içerisinde adaleti sağlamak için yapılacak önemli adımlardan biri vergi adaletini sağlamaktır. Türkiye’de vergiler yıllar yılı adaletsiz bir şekilde dağıtılır. Daha çok kazanandan kazancının nispeti oranında daha az vergi alınırken, Türkiye’de kazancına nispeten en çok vergi ödeyen kesim her zaman asgari ücretliler olmuştur. Üstüne üstlük büyük yatırımcıların vergileri her birkaç yılda bir milyonlarca lira değerinde indirime veya affa da uğrarken, öğrenim kredisini ödeyemeyen yeni mezunların vergi dairesinde öteleme için yalvardığı günlerden geçtik ve bugünler de öyle günlerden biri. Bunun da yanında işçisine daha fazla maaş aldığı halde, maaşının asgari ücretten gösterilmesi veya sigortasız olarak çalıştırılması da yine aynı kişilerin daha az vergi ödemelerine sebep olmakta.

Köylüler, gübre, tohum, mazot parası gibi kalemlerin de yanında tarlasının vergisini de ödemekte zorlanırken büyük müteahhitlere, sadece ev yapılması için devlet arazilerinden kupon arsa dağıtılması ve buna da vergiden muafiyet getirilmesi, vergi reformunu iyice elzem bir hale getirmiştir.

Ancak, Türkiye’de vergilerin adaletsiz dağıtılması sadece Ak Parti iktidarı dönemine mahsus bir durum değildir. Varlık Vergisi ile zirveye çıkan adaletsizlik, o günlerden bu günlere kendisine bir yol çizerek gelmiştir. 1984 yılında uygulanmaya başlanan Katma Değer Vergisi, zenginden de fakirden de aynı oranda alınan bir vergi türüdür ve dünyanın en adaletsiz vergilerinden biridir. Bu adaletsizliği bir nebze gidermek için ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) adı altında bir vergi sistemi de getirilmiş ve sadece lüks ihtiyaçlar için uygulanması düşünülmüş olsa da, mücevher ve pırlantada verginin %0 nispetinde olması ancak ÖTV’nin sodadan bile alınması adaletsizliği yeterince katlamıştır.

Vergi reformuyla, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması. Vergilerin halkı canından bezdirecek kadar değil de, devleti kalkındıracak kadar alınması vergi reformundan bir sonuç alınmasını sağlayacaktır. Aynı zamanda kayıt dışı ekonominin de vergilendirilmesini kolaylaştıracaktır.

2- Kayıt Dışı Ekonominin Önlenmesi

Kayıt dışı ekonominin üzerine gidileceği sözü belki de en çok Ak Parti iktidarı döneminde duyulmuştur. Ancak  bunun pratiğe dönüşmesi pek mümkün olmadı. Mümkün olması ise yapısal reformlar içerisinde ciddi yer bulmasıyla mümkündür. Her adımda biraz daha kayıt dışı ekonomi düzene girse de Türkiye’de hemen hemen her köşe başında bir kayıt dışı sektöre rastlamak mümkün. Peki kayıt dışı ekonomi en çok hangi sektörlerde görünüyor?

Emlak

Emlak sektörü aslında kayıt dışılığın en kolay bertaraf edileceği sektör olurken, nedense bu sorun kangrene dönüşmüş durumda. Örneğin, bütün bir apartman için tek su sayacı kullanılıp süzme sayaçla veya ev sayısına, evde oturanların sayısına su faturası bölünüp, tek fatura olduğu için de çevre vergisini tek ev için ödeyen apartman sahipleri varken, aynı apartmanda oturan ve bunu dış kapı numarası ve iç kapı numarası ile beraber nüfustan ikametgah belgesini alan kiracılar bulunuyor. Aynı zamanda bu ev sahibi -ki örneğin 5 daireden kira alıyor olsun- tamamından kirayı elden alıyor. Bu durumda bir çok vergi kaçırma modeli görüyoruz. Kiradan vergi kaçırıyor, evlerinin vergisini ödemiyor ve aynı zamanda çevre vergisi ödemeyen bu apartman sahibi komple kayıtdışı ekonominin çarkına hizmet etmektedir.

Bu durumun çözümü ise yine yukarıdaki örnekte verilmiştir. Kiracı, ikametgah kaydını yaptığı zaman bu bilginin doğrudan Vergi Dairesi ve Emlak Müdürlükleriyle paylaşılması, ev sahibinin vergi beyannamesi yapmadan otomatik olarak vergi borcuyla karşılaşmasını sağlayacaktır. Bu şekilde yapılacak bir düzenleme hatırı sayılır bir vergi artışını da beraberinde getirecek, ayrıca bu vergi borcunun, kira bedeliyle örtüşmemesi durumunda ise kiranın elden alınıp alınmadığı konusunda tahkikatı kolaylaştıracaktır. Bu konuya sayfanın en altında yer alan Stagflasyon linkinde de değindik. Ayrıca yapısal reformlar hakkında oradan da bilgi alabilirsiniz. Zira yapısal reformlar stagflasyon için de bir çözüm olacaktır.

Ulaşım

Ulaşım sektörü, kayıt dışı paranın döndüğü bir diğer alan. Özellikle taksilerde yaşanan bu kayıt dışı piyasanın engellenmesi de yine teknoloji kullanımıyla mümkün olabilmektedir. Örneğin bugün hemen her yerde kullandığımız ve telefonumuzun içinde bizi adım adım izleyen GPS teknolojisiyle taksilerin kayıt dışı ekonomiden çıkması çok mümkün.

Taksi ile bir ulaşım gerçekleştirdiğinizde ve ücreti öderken fiş istediğinizde taksici elle bir fiş doldurup size vermekte. Bunu eğer fişi bir yere ibraz etmeyecekseniz, vakit kaybı yaşamamak için istemezsiniz. Taksici de o kazancını ibraz etmemek için size sorgusuz sualsiz fiş kesmez. Ancak her takside taksimetre bulunmakta ve gidilen mesafeyi ölçerek ödemeniz gereken ücreti yazmaktadır. Bu taksimetrelerin yazdığı meblağların bir yazar kasa gibi toplayıp, gün sonunda internet vasıtasıyla ibraz edilmesi ve buraya bağlı küçük bir sticker makinası ile yazdırılması, hem fiş alırken vakit kaybınızı önleyecektir, hem de tüm taksilerin bir anda vergilendirilmesini sağlayacaktır.

Yeme-İçme Sektörü

Bir diğer kayıt dışı paranın çokça döndüğü sektör ise yeme içme sektöründedir. Bir yerde oturup yemek yersiniz ve ödemeyi banka/kredi kartıyla ödemezseniz muhtemelen buna bir fiş kesilmez ve ödediğiniz paradan devlet hazinesine tek kuruş girmez. Devlet de vergi geliri az olduğu için sizin elektrik faturanıza daha fazla vergi yükler ve o yediğiniz yemeğin faturasını daha ağır bir şekilde ödersiniz. Buradaki kayıt dışı paranın engellenmesi ise daha fazla denetimle mümkün olur. Çok yapısal olmasa da bu denetimlerle vergilendirme artar ve yapısal reformlar yerini bulur.

Kayıt Dışı İstihdam

Devlet kayıt dışı istihdamı engellemek için ciddi adımlar atmaya çalışıyor. Bunlardan biri de aşağıdan okuyacağınız “İşe Giriş Bildirimi” haberimizde yer alıyor. Ancak bu yeterli değil.

Kayıt dışı bir şekilde istihdam ediliyorsanız; bir diğer ifadeyle sigortalı çalışmıyorsanız ve çalışmanız telif bedeli fişi kesilmesi suretiyle devlete bildirilmiyorsa kayıt dışı çalışıyorsunuz demektir. Bu durum (telif ücreti kesilmesi hariç) engellenebilir ancak Türkiye’de yaptırımları çok az. Kayıt dışı istihdamı engelleyebilen ve bunun için çok ciddi yaptırımlar yapan Avrupa Birliği ülkelerinden bu konuda kopya çekilebilir.

Türkiye’de kayıt dışı çalışır ve bunu şikayet ederseniz muhtemelen devlet dairelerinin bu dosyayı incelemesi 1 yılı bulacaktır. O 1 yıllık sürenin sonunda ise, sigortasız çalıştığınız sürenin vergi meblağı, yasal faizi ve her çalışanın aylık maaşının yüzde 25’i, sigortasız çalıştığı süre çarpımınca devlete ceza olarak ödenir ve konu tatlıya bağlanır. Şöyle somutlaştırabiliriz, 2000 TL maaş alıyorsanız ve 2 ay sigortasız çalıştıysanız, 1 yıl sonra görülen dosyayla beraber işveren devlete 1000 lira, 2000 liranın vergi meblağı olan 797 liranın 2 aylık ücreti olan yaklaşık 1600 lira ile beraber 2600 lira ve bu paranın geçen sürede işleyebileceği yasal faiz miktarı.

Kısaca bu risk göze alınır durumda. Siz yukarıdaki gibi işe giriş bildiriminizi kendiniz yaparsanız değişen bir şey olmayacak, sadece vergilendirilmiş olacaksınız ancak yine de işverenin bunu yapması için bir sebep yok.

Avrupa’da durum nasıl işliyor? Örneğin Yunanistan 2 kayıt dışı istihdam sonunda işverenin lisansını elinden alarak iş yerini kapatıyor. Üstelik bu durum kriz döneminde bile taviz verilmeden işletiliyor. Ayrıca 50 bin EURO para cezası kesiliyor. İsterse işçi 1 gün kayıt dışı çalışsın, bu durum değişmiyor. Ayrıca, bu durum işçinin ihbarıyla ortaya çıkarılmışsa, o kesilen cezanın yarısı işçiye ikramiye olarak ödeniyor. Bu durum kayıt dışı çalışanların “işten çıkarılırım” korkusu yaşamadan kayıt dışı istihdam yapanları şikayet etmelerini sağlıyor çünkü çalışarak belki de 1 yılda kazanacağı parayı hemen kazanabiliyor.

Türkiye’de İhbar Mekanizması Var mı?

Türkiye’de de vergi kaçırılan her alanda ihbar mekanizması işliyor ancak ihbar eden kişinin başka bir işinin gücünün olmaması gerekiyor. Devlet dairelerindeki prosedürlerin yoğunluğu, o işi yapacak memurun bulunması ve ihbarın yapılmasının ardından ödülün peşinden koşma süreci ihbar etmemekten daha faydalı oluyor. Bu hantal yapının da değiştirilmesi şart. İşte en ciddi yapısal reform da bu olur.

3- İthal Edilen Ürünlerin Azalması

Devlet için belki de en masraflı yapısal reform, ithal edilen ürünlere olan ihtiyacımızın azaltılmasına yönelik atılacak adımlardan oluşuyor. Bunun için ithal ettiğimiz ürünlere ve ithalatın yüksek olduğu sektörlere bakmamız gerekiyor.

Tarım

Türkiye bundan 20 yıl öncesine kadar kendi kendine yeten tarım ülkelerinden biriyken bugün buğdaya varıncaya kadar yurt dışından alıyoruz. Ancak buna karşılık Türkiye un ihraç eden bir ülke. Buğday üretmiyoruz ancak değirmencilik yapıyoruz. Peki, buğday üretimi dışarıdan alınmasından daha mı pahalı? Bu sorunun cevabı ise kısmen olacaktır.

Tarlaların vergileri, traktörlerin fiyatları, mazotun pahalılığı, tohumun yurt dışından alınması tarımın belli başlı problemleri arasında. Çözümü ise, yerli tohumun üretim ve ekimini teşvik etmek, mazot fiyatlarını azaltmak, traktör, saban, biçer döver gibi tarım aletlerinin köylülerce kolay alınmasının önünün açılması, köyünü terk eden insanların tekrar köye dönmesi için verilecek teşviklerin yanında, üretilen ürünlerin, onların geçimini sağlayabileceği değere ulaşmasının sağlanması, aracıların etkisinin azaltılması veya ortadan kaldırılması bunlardan birkaçı. Bunun yanında hayvancılığın geliştirilmesi için de bir takım işler yapılmalı. Türkiye’nin bazı bölgelerinde kurban bayramında dişi hayvanların kesilmesi, hayvan nüfusunu artırmak için yasaklanmıştı ancak bu yeterli bir adım değil. Her yeni doğan hayvan, uzun bir süre besicisi için yük oluşturuyor. Devletin bu hayvanların veterinerlik hizmetlerine katkıda bulunması, bunu teşvik etmesi gerekiyor.

Tarlaların Durumu

Bunun yanında yine tarımla alakalı olarak toprak reformu yapısal reformların içinde en sağlam olanı olacaktır. Meraların satışının engellenmesi ve hayvanların sağlıklarını garanti altına almak için etrafının çevrilmesi, Ergene Nehri, Küçük ve Büyük Menderes gibi kirli suların, Aras, Murat, Fırat gibi hayvanların su içmek için gidip boğulduğu nehirler ile meraların arasına tel örülmesi veya bunun için köylünün teşvik edilmesi, meralara sulama ve yalak kanallarının yapılması da bunlardan biri. Toprak reformu içerisinde, miras kalan toprakların mirasçılar arasında paylaşılmasında geçtiğimiz yıllarda konan 120 dönüm sınırının kaldırılması gerekiyor. 120 dönüm sınırının meydana getirdiği başlıca tehlike, köylünün zorlukla sahip olduğu toprağı kaybetmesiyle sonuçlanıyor.

Şöyle ki, örneğin 3 varis 150 dönümlük bir tarlada miras hakkına sahipse ve hepsi topraktan payını isterse kişi başı 50 dönüm düşmek durumunda. Bu rakam 120 dönümden az olduğu için mahkeme bu tarlayı satılığa çıkarır ve o üç kişiden birinin öncelikli alma hakkı olur. Hiç kimse burayı alamazsa başka biri satın alır ve varisler de paralarını alırlar. Bu şekilde özellikle Trakya ve Karadeniz Bölgelerinde bir çok tarlanın yabancılara satıldığı ve toprağın boş durduğu biliniyor.

Kağıt ve Şeker

Seka fabrikalarının satılmasının ardından bir süre işletilen bu fabrikalar, yurt dışından gelen kağıt fiyatlarının üretim maliyetinden düşük olması sebebiyle kapatılmıştı. Bugün bu durum döviz kurlarının hızlı artışıyla beraber bir kağıt krizi haline geldi. Kağıt fabrikaları satılmamış olsaydı, kitaba, gazeteye, tuvalet kağıdına bu ölçekte zam gelmeyecekti, Resmi Gazete basılmaya devam edebilecek, hastaneler raporlarını basabilecekti. Özetle bu kriz bir anlamda kağıt krizi haline de gelmeyecekti.

Aynı şekilde bugün satılan şeker fabrikalarının arazilerinin de satıldığı öğreniliyor. Yarın bir gün şeker üretimi de ciddi manada düşecek ve 90 yıllık tarihimizde ilk kez şekeri yurt dışından alacak hale geleceğiz. Bu durumun üstesinden gelmek için, eğer devlet kağıt ve şeker üretmeyecekse bile üretenlere destek olmak ve bu fabrikaların kapatılmasını engellemek zorunda. Yurt dışından alınan ürünlere, yurt içinde üretilenden daha pahalı olacak meblağda vergi uygulanması bunun en basit ve en karlı yoludur. Bu şekilde hem ülkede üretim devam eder, hem fazla üretim olursa ihracın yolunu açar, hem de eğer yine de ithal etmek isteyen olursa daha fazla para ödeyerek devlete vergisini ödemiş olur.

Aslında bu yöntem tüm ithal ürünler için geçerli ancak öncelikle üretimin olması lazım.

Çelik Sanayii

Çelik sanayi hem ihraç ettiğimiz hem de ithal ettiğimiz önemli kalemlerden biri olsa da döviz artışının ilk vurduğu sektörlerden biri oldu. Yapısal reformlar içerisinde çelik sanayinin daha çok üretime ve ihraca teşvik edilmesi gerekiyor.

İğneden ipliğe her şeyi ithal ederken bu konuda yapılacak teşviklerin en ufağı bile büyük bir rahatlamanın yolunu açacaktır.

Teknoloji

Bu kalemlerin içerisinde belki de en zoru bu olacaktır. Zira Türkiye’de teknoloji üretimi yoktur. Teknolojik ürünler üreten firmalar bile esas pahalı ve komplike parçaları yurt dışından almakta. Devletin burada yükselen döviz fiyatlarından dolayı düşen işçi ücretlerini fırsata çevirerek yabancı yatırımcıyı davet etmesi ve teknoloji üretiminin ülkemizde yapılması için yatırımcıları özendirmesi gerekiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir