Kıbrıs Barış Harekatı (1974)

1974’te Başbakan Bülent Ecevit, “Ayşe tatile çıksın” şeklinde orduya işaret vermiş ve Kıbrıs Barış Harekatı başlatılmıştı. Kıbrıs’ta o yıl neler yaşandı? Öncesinde ne olmuştu? Sonuçları nasıl oldu? Başarısızlıkla sonuçlanan Cenevre görüşmelerinin ardından Kıbrıs için hala umut var mı?

Ayşe Kıbrıs Tatiline Çıkmadan Önce

Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bir darbe olmuş ve EOKA Kıbrıs’ı kontrol etmeye başlamıştı. Aşırı milliyetçi bir Rum grup tarafından Kıbrıs’ın yönetiliyor oluşu, Türk nüfusu için büyük bir tehlike haline gelmiş, EOKA adada Türk kıyımı başlatmıştı. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantör oldukları Kıbrıs’ta bunlar yaşanırken Türkiye de uluslararası alanlarda sesini duyurmaya çalışıyordu.

Birleşmiş Milletler olaylarla hiç ilgilenmezken Amerika Birleşik Devletleri açık bir şekilde Türkiye’nin adaya asker göndermesine karşı çıkıyordu. Kıbrıs bir NATO ülkesi olmadığı halde garantör ülkelerin tamamı NATO’ya üyeydi ve Türkiye NATO’yu da soykırımın durdurulması için ikna edemedi. 20 Temmuz 1974 yılından önce Türkiye iki kez ordusuna harekat emri de verdi.

Bu emirlerden biri de kış aylarında yaşanmıştı. 1973 kışında Mersin’in kuzeyinde bulunan Güney Anadolu Toroslarının çeşitli yerlerine Erzurum, Ankara, Çankırı, Malatya, Sivas ve Samsun’dan askeri birlikler sevkedilmiş, yolda iki asker donarak hayatını kaybetmişti. 15 gün Kıbrıs’ın tam karşısında mevzilenerek Kıbrıs’a çıkmaya hazır olan askerler, daha sonra birliklerine geri gönderilmişti. Bu esnada Yunanistan ile de savaşa girilmesi an meselesiydi. Bu yüzden Edirne dolaylarına ve Ege bölgesine de asker yığılmıştı.

Türkiye, bu süreç içerisinde üç şeyi çok merak ediyordu; Kıbrıs’a müdahale edilecek mi, Yunanistan ile de savaşa girilecek mi ve seferberlik ilan edilecek mi?

Türkiye içerisinde de sağ sol meseleleri gittikçe derinleşirken Türkiye’nin içerideki ve dışarıdaki sorunlarla boğuşması oldukça güç bir hal almaya başlamıştı.

Amerika’dan Tehdit, Ardından Ambargo

Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalede bulunması durumunda Amerikan yapımı silahları kullanamayacağını Türkiye’ye iletti. Ayrıca Türkiye, NATO’dan da herhangi bir destek alamayacaktı. Eğer olur da savaş Yunanistan’a sıçrarsa, NATO, Türkiye’nin değil Yunanistan’ın yanında yer alacaktı. Türkiye’nin savaşta NATO silahlarını kullanması durumunda, ekonomik ve askeri ambargo da söz konusu olacaktı.

Bu tehditler altında Türkiye’nin net bir karar vermesi, Ada’daki Türk nüfusunun tamamının hayatını kaybetmemesi için de acele edilmesi gerekiyordu, Türkiye’nin zamanı daralıyordu.

Türkiye ise kararlıydı. Kıbrıs’a müdahale edilecekti. Ardından da Türkiye’yi çok zor durumlarda bırakacak ve halkımızın çokça dillendirdiği “gaz kuyruğuna girmemize” sebep olacak ambargo geldi.

“Savaş İçin Değil Barış İçin Gidiyoruz”

Başbakan Bülent Ecevit ve koalisyon ortağı Necmettin Erbakan, Ada’da yaşayan Türklerin cen ve mal güvenliğini sağlamak için Kıbrıs’a asker çıkarmaya karar verdi. Genel Kurmay Başkanlığı ile çok uzun süren toplantılar yapıldı ve Türkiye’nin her türlü uluslararası baskıyı göğüsleyerek Ada’ya çıkması kararlaştırıldı. Toplumsal mutabakat tamamdı. Tüm yurtta Kıbrıs’a müdahale etmek için fikir birliği de sağlanmıştı. Teskere çıkarıldı. Başbakan Bülent Ecevit, verdiği demeçte “Ayşe tatile çıksın” diyerek Türk Silahlı Kuvvetlerine işareti vermiş oldu.

Henüz 24 yıl önce, Kore Savaşı’nda Rus, Çin ve Kuzey Kore’ye karşı Türkiye’nin yanında bulunduğu ABD, bu savaşta kendi silahlarının kullanılması durumunda ambargo uygulanacağını duyurmuştu. Türkiye’nin ise Amerikan teçhizatı kullanmaması durumunda hiç uçağa sahip olmadığı gerçeği vardı. Bombardımanlardan paraşütçü komandoların indirilmesine kadar kullanılan tüm hava taşıtları Amerikan malıydı. Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’ye ambargo uygulama kararı aldı ve bu kararını Birleşmiş Milletler’den de geçirdi.

Türkiye’ye o dönemde Pakistan, Libya ve Afganistan dışında hiçbir yardım gelmedi. Libya, daha çok askeri yardımlar yapıyordu. Afganistan’ın Rusya ile Pakistan’ın da Hindistan ile savaşta olması sebebiyle bu ülkelerden teçhizat yardımı alınamamıştı. Bülent Ecevit’in “Kıbrıs’a savaş için değil, barış için gidiyoruz” demesi, savaşın adını koydu; Kıbrıs Barış Harekatı. Ecevit’in 20 Temmuz 1974 tarihinde saat sabah 06:10’da verdiği demeç şu şekildedir;

Başbakan Bülent Ecevit 20 Temmuz 1974, Saat 06:10

“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a indirme ve çıkarma harekâtı başlamış bulunuyor. Allah milletimize, bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Bu şekilde insanlığı ve barışa büyük hizmette bulunmuş olacağımıza inanıyoruz. Öyle umarım ki kuvvetlerimize ateş açılmaz ve kanlı bir çatışma olmaz. Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türklere değil, Rumlara da barışı getirmek için adaya gidiyoruz. Bu karara ancak tüm politik ve diplomatik yolları denedikten sonra mecbur kalarak vardık. Bütün dost ülkelere, bu arada son zamanlarda yakın istişarelerde bulunduğumuz dost ve müttefiklerimiz Birleşik Amerika’ya ve İngiltere’ye meselenin müdahalesiz halledilebilmesi, diplomatik yollardan halledilebilmesi için gösterdikleri iyi niyetli çabalar için şükranlarımı belirtmeyi borç bilirim. Eğer bu çabalar sonuç vermediyse, elbette sorumlusu, bu iyi niyetli gayretleri gösteren devletler değildir.

Tekrar bu hareketin insanlığa, milletimize ve tüm Kıbrıslılara hayırlı olmasını dilerim.

Allah’ın milletimizi ve bütün insanlığı felaketlerden korumasını dilerim.”

Kıbrıs Savaşı Sırasında

Savaş başlarken önce bombardıman uçaklarıyla “yumuşatma bombalaması” yapıldı. Ardından da denizden “çıkarmalar” ve havadan “indirmeler” ile Türk askeri Girne’nin güneyinde bulunan Beşparmak Dağları’nın kuzeyine, yani Girne ile Beşparmak Dağları arasına çıktı. Deniz çıkarmaları da Girne şehrinin doğusuna ve batısına yapılarak Türk şehri Girne korumaya alınmış oldu. Daha sonraki görüşmeler de başarısızlıkla sonuçlanınca Türk Ordusu ilerlemesini sürdürdü.

28 Ekim 1974’e kadar mevzilerini koruyan ve Lefkoşa’nın yarısını da alan Türk tarafı, 28 Ekim’de yapılan antlaşma ile bulundukları bölgeyi sınır olarak kabul etti ve her iki taraf arasında nüfus mübadelesi gerçekleşti.

1963 ve 1967 yılında Türkiye’nin gövde gösterisi yaptığı ancak müdahale etmediği, 1973 yılında gerçekleştirmediği müdahalenin bu sefer olacağına dair ordu büyük bir inançsızlık içinde olsa da sabah 05:05’ten 06:10’a kadar bu endişeleri giderilmiş oldu.

Savaş boyunda Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 498 şehit verildi. 1200’ü aşkın asker ise yaralanarak Gazilik unvanı aldı. Hayatını kaybeden Türk askerinin 415’i kara, 65’i deniz, 5’i hava, 13’ü jandarma mensubuydu. Kıbrıslı Türklerden ise 70 mücahit ile 270 sivil harekat sırasında hayatını kaybetti, 1000’i aşkın yaralı vardı.

Rum tarafında ise kayıplar çok daha fazlaydı. 4 bini aşkın Rum’un hayatını kaybettiği çatışmalarda 12 bin’den fazla da yaralı vardı.

Türk Askeri Teçhizatı Millileşmeli

Kıbrıs’ın Türk siyasetine verdiği en büyük ders, Türkiye’nin ulusal veya uluslararası haklarını korumak için asker gücüne başvurmaya karar verirse, bu konuda yalnız kalacağını ve süratle milli silahlar üretilmesi gerektiğiydi. Bu sebeple, Kıbrıs Barış Harekatı’nın ertesi yılı, 1975’te Türk askeri için silah geliştirmek ve Ar-Ge çalışmalarını yürütmek maksadıyla Aselsan kuruldu. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’na kurdurulan Aselsan, o günden beri bir çok silah ve araç gereç geliştirdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir