Ömer Ferid Kam Kimdir?

Ömer Ferid Kam, dönemiyle, dünya görüşüyle, şiirleriyle, sohbetleriyle ve sosyal çevresiyle bir Ömer Ferid Kam tablosu çizmeye çalıştığımız bu biyografik araştırmada edebi kişiliği, nüktedanlığı ve kafa karışıklığıyla Ferid Kam bir insan olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Ne yaptığından çok ne hissederek yaptığını, eserlerinden ziyade eserlerini hangi duygu ve düşüncelerle ortaya koyduğunu, yine onun yaptıklarından ve eserlerinden çıkartılmaya gayret gösterilmiştir. Sonuç olarak karşımıza geniş ilmi, edebi, felsefi ve tasavvufi bir sosyal ağ çıkmıştır. Bu sosyal ağ Osmanlı’nın son yılları ve Cumhuriyet’in ilanı ile oluşmuş bir ağdır. Ferid Kam ise bu sosyal ağın merkezindeki kişilerden bir tanesidir. Hal böyle olunca onun hayatının es geçildiği Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ilmi, edebi ve sosyal ağ çalışması eksik kalacaktır.

Ömer Ferid Kam‘ın Hayatı

Her dönem kendi insanını, kendi toplumunu oluşturur ve onlara zihniyet ve yaşam tarzı sunar. Bu bütün dönemler için geçerlidir. Tanzimat’ın ilanından sonra iyice alevlenen modernleşebilmenin getirmiş olduğu gereklilikler Osmanlı topraklarında her alana nüfuz etmeye başlamıştır. Modernleşmenin en çok etkilediği alanlardan bir tanesi de hiç şüphesiz eğitim kurumlarıdır. Eğitim kurumlarının modernleşmesi ve değiştirilmesi bir nevi toplumun modernleşip değişmesi demektir. Bu bakımdan bu kurumların değiştirilip yerine başkalarının kurulmasıyla beraber eski insanların yerine de “başka” insanlar gelmektedir. Tam bu noktada modernle klasiğin beraber devam ettiği bir dönem vardır.

O döneme araştırmacılar geçiş dönemi demektedirler. Bu dönemde yetişen insanlar bir yandan modern okullarda tahsil görürken diğer yandan da klasik olarak camilerde, medreselerde icazet alma yolu ile bir nevi klasik eğitimlerine devam etmişlerdir. Bu işaret edilen geçiş dönemi aşağı yukarı Ömer Ferid Kam’ın yaşam yıllarına tekabül etmektedir. 1864-1944 yılları arasında yaşadığı dönemde o da çağdaşları gibi bir yandan modern eğitim kurumlarından eğitim almayı devam ederken diğer yandan cami ve medrese gibi klasik eğitim kurumlarından eğitim almaya devam etmiştir.

Böylece hem Doğu Medeniyetinin eğitim süzgecinden geçmiş hem de Batı medeniyetinden haberdar olmuştur. Böylece iki farklı bilgiye hem sahip olmuş hem de iki farklı açıdan düşünebilme becerisi kazanmıştır. Bunun yanında doğu dillerinden başka bir batı diline de sahip olmuş olması bu geçiş döneminin bir başka özelliği olsa gerekir. Bir yandan bu iki taraflı bakış açısı ona yaşayacağı bazı buhranların kapısını açsa da öte yandan bu buhranların üstesinden gelmesini de yine bir sentez haline getirdiği bu bilgiler sağlayacaktır.

Ömer Ferid Kam’ın Kişiliği

Ömer Ferid Kam’ın hayatını; ailesi, eğitim hayatı, resmi görevleri ve ölümü başlıkları altında toparlamak gerekiyor. Kişiliğini ise sosyal çevresi ve kişiliği başlıkları altında toparlıyoruz.

Ömer Ferid Kam’ın Ailesi

Ömer Ferid Kam, 1864 yılında İstanbul Beylerbeyi’nde doğmuştur. Babası askerî tabib Ahmet Muhtar Paşa’dır. Dedesi Birinci Ordu Meclis Kâtipliğinden emekli Sâdık Efendi’dir. Büyük dedesi ise Ahmet Refi Efendi’dir. Ferid Kam’ın ataları ise Deli Kurtoğulları olarak anılan Çankırılı bir aileye dayanmaktadır. Delikurtoğulları ailesinin İstanbul’a ne zaman geldikleri tam olarak bilinmemekle beraber Refi Efendi’nin II. Mahmut döneminde bir devlet adamı olması göz önüne alındığında bu ailenin İstanbul’daki varlığı en geç olarak 19. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilebilir. Annesi Fatma Fitnat Hanım ise Çankırılı Mollakuzu ailesine mensuptur.

Fatma Fitnat Hanım’ın En büyük dedesi şair, Vefâ Kütüphanesinin sahibi, Başdefterdar Âtıf Mehmet Efendidir. (öl. 1742) Âtıf Bey’in oğlu olan Ömer Vâhid Efendi ise Sadâret Kethüdalığı, Reisülküttaplık ve Bahriye Nezareti Tophane Eminliği gibi görevlerde bulunmuştur. Vâhid Efendi’nin oğlu II. Abdülhamit’in annesi Pertevniyal Valide Sultan’ın evlâtlığı Müderris Süleyman Efendi, Onun da oğlu Üsküdar Kadısı Ömer Ferideddin Efendi’dir. Bu zatın kızı Nesibe Hanım (öl. 1912), Çerkeşli Mehmet Emin Efendi İle evlenmiş, bu evlilikten Fatma Fitnat Hanım Doğmuştur.

Ahmet Muhtar Paşa ise 1849 yılında Fatma Fitnat Hanımla evlenmiş ve üç çocukları olmuştur. Ferid Kam ailenin üçüncü çocuğudur. Ailesi baba tarafından Delikurtoğulları, anne tarafından Mollakuzular olarak tanınmış olunca Ferid Kam’da nüktedanlığını konuşturarak ailesi ve kendisi hakkında “Nasıl Olmuş da kuzu ile kurdun bir araya gelmesinden biz ortaya çıkmışız” demiştir. Bu yüzden Ferid Kam’ın adı bir süre “Delikurtoğlu Ferid” olarak anılmıştır.

Fitnat Hanım ve Ahmet Muhtar Paşa

Fitnat Hanım ve Ahmet Muhtar Paşa’nın kişilikleri hakkında bilgi vermek Ferid Kam’ı daha iyi tahlil etmemiz açısından oldukça önemlidir. Anne ve babasının zıt kişiliği onun kişiliği üzerinde etkili olacaktır. Fitnat Hanım’ın sakinliği, çekingenliği içe kapanıklığına ve titizliğine karşın Ahmet Muhtar Paşa gayet neşeli, hoşsohbetli ve atılgan bir mizaca sahiptir. Bu iki farklı durum kaynakların belirttiğine göre ailede bir çatışma ortamının oluşmasına sebep olmamış aksine farklı tabiatlara sahip iki insan birbirini tamamlamışlardır. Bu iki farklı huyun Ferid Kam’a yansıması elbette olmuştur.

Nitekim Ferid Kam, bazı kere hastalık derecesine varan vehmi ile titizliği annesinden, vakarla neşeyi âhenkleştiren özelliği ve muhatabını bulduğunda ardı arkası kesilmeyen nükteciliğini de babasından almıştır. Sonuçta anne ve babasının kişilik olarak bir sentezi olmuştur diyebiliriz.  Belki de bu iki farklı tabiatın bir sentezi olduğu için çevresi tarafından çok sevilmiş ve yaşamı boyunca çokça takdir edilmiştir. 1890 yılında gelindiğinde ise Ferit Kam, 26 yaşındayken Fahri Bey’in kızı Fatma Rukiye Hanım ile evlenmiştir. Bu evlilikten üçü kız, ikisi erkek beş çocukları olmuştur.

Ömer Ferid Kam’ın Eğitim Hayatı

Ferid Kam, İlköğrenimini Beylerbeyi Rüştiyesinde tamamlayarak babasının isteği üzerine Mekteb-i Tıbbıye-i Mülkiye’ye başlamıştır. Çünkü babası onun kendisi gibi doktor olmasını istemektedir. Fakat Ferid’in mizacı doktor olmaya hiç de müsait değildir. Sonuçta Tıbbiyeye sadece bir yıl devam edebilmiş, bir yıl sonra Hukuk Mektebi sınavlarına girerek hukuk mektebine kaydolmuştur. Hukuk tahsiline de iki yıl devam ettikten sonra babasının ölümü üzerine öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Hayatının bundan sonraki öğretim safhası kendi çabaları ile gerçekleşecektir. Bazen kendi çabası bazen de özel derslerle kendisini yetiştirmeyi başarmıştır.

Fransızcayı Polonyalı Hayrettin’den, Farsçayı Kaşmir’li İskender Efendi’den, Arapçayı da Fehmi Efendiden öğrenmiştir. Bunun yanında Mustafa Asım Efendi’nin Fatih Camiindeki Huzur derslerine de devam ederek 1905 yılında icazet almıştır. Fakat bu hocaların dışında o en çok istifade ettiği hoca olarak Nüzhet Efendi’den bahsetmektedir. Ferid Kam’ın öğrenim hayatının bu ikinci evresi, özellikle de ilk yılları büyük fikir buhranlarıyla geçmiştir. Cami derslerine devam ederek klasik medrese eğitimi alırken bu sırada da sürekli okuyor ve araştırıyordu.Agah Sırrı Levend’in belirttiğine göre bu süre içerisinde sürekli araştırma ve okuma içerisinde oldukça Hak ve Hakikat’i öğrenmek ve ona erişmek isterken, ilk adımda korkunç çetin kafa karışıklıklarıyla karşılaşmıştır. Okudukça ve araştırdıkça da bu karışıklıklar çözülmüyor, aksine daha fazla karışıyor ve genişliyordu.

Filozoflarla Alimlerin Farkı

Ona göre filozoflar başka türlü söylüyor, âlimler başka türlü anlatıyorlardı. Bu onun fikir hayatındaki ilk ve en kuvvetli buhranıydı. Bu buhran zamanlarında, kafası karışmış ve sinirleri bozulmuş bir şekilde eşine koştuğu ve kafasını göstererek: “Hanım! Burada kıyametler kopuyor; korkuyorum, korkuyorum…” diye bağırdığı olmuştu.

Bu buhranlı vaziyetten ne kadar kurtulmaya çalışa da bunun üstesinden gelemediği bir vakitte Mesnevi imdadına yetişmiştir. Mesnevi’yi okuyarak kafasındaki oluşan çelişkileri bir nebze olsa çözdüğünü ifade etmiştir. Her ne kadar tam olarak bilemesek de Mesnevi bu buhranlı döneminde ona yardım etmiş olsa da, şiirlerine bakarak bu buhrandan beklide hayatı boyunca kurtulamadığı düşünülebilir. Onun ilmi manada ilerlemesi elbette kısa zamanda ilerlettiği Fransızca, Arapça ve Farsça ile öğrenmeye karşı duyduğu bitmez tükenmez istektir.

Bu istekle beraber onun kafa karışıklığının getirmiş olduğu hava, onun hem arayış içerisinde olmasını hem de belirli sonuçlara olaşmasını sağlamıştır. Tam bu sırada Abbas Hilmi Paşa’nın teşvik ve desteği ile Avrupa’ya gitmesi onun hayatını etkileyen bir süreçtir. Daha ileriki bölümlerde de açıklanacağı gibi Avrupa’da özellikle de İsviçre ve Fransa’da dolaştığı sırada felsefe ve ahlâk konusunda isim yapmış ve eserlerini okumuş olduğu kimselerle temasa geçerek önemli bilgiler almıştır. Onun Avrupa seyahati bu konuda oldukça önemlidir. Zira Avrupa’ya seyahati, öncesinde biriktirmiş olduğu fikir ve düşünceleri Avrupa ile mukayese edebilmesine olanak sağlamıştır.

Ömer Ferid Kam’ın Resmi Görevleri

Ömer Ferid, 1887 yılında Bab-ı Ali Tercüme Odası’nda mütercim olarak göreve başlamıştır. Daha sonra 1888’de de Beylerbeyi Rüştiyesine Fransızca öğretmeni olarak atanmıştır. Bu sırada da yukarıda dile getirildiği gibi öğrenmeye devam etmiştir. 1905 yılında Mustafa Âsım Efendi’den icazet aldığı sırada İran’ın İstanbul Sefiri Rıza Dâniş Han’ın Lahey Barış Konferansı Münasebetiyle bir şiiri Türkçe’ye çevirdiği için İran Hükümeti Tarafından kendisine Şîr-i Hurşîd nişanı verilmiştir. 1914’de Avrupa dönüşü Dârülfünun’da Mehmet Akif’in yerine Türk Edebiyatı Müderrisliğine, 1917’de Süleymaniye Medresesinde Felsefe-i Umûmiyye müderrisliğine 1919’da Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye üyeliğine tayin edilmiştir. Bir yıl sonra ise Edebiyat Fakültesi’nde Şerh-i Mütûn Müderrisi olmuştur.

Milli Mücadele’nin Ardından

Milli Mücadele’nin ardından bir ara boş kalsa da Şubat 1923’de tekrar Süleymaniye Medresesindeki müderrisliğine geri dönmüştür. Medreselerin kaldırılmasından sonra Ankara’ya Tetkîkat ve Te’lîfât-ı İslâmiyye üyesi olarak  gitmiştir. 1924’de ise Dârülfünun İran Edebiyatı müderrisliği için İstanbul’a dönmüştür. 1933 yılında gerçekleşen Üniversite Reformu çerçevesinde öğretim elemanı kadrosu dışında bırakılmıştır. Bu durum onu çok derinden sarsacaktır. Hayatının geri kalan kısmı boyunca öğrenme ve öğretme gibi kendisini hayata bağlayan bağlardan mahrum bırakılması onun fikrince çekilir dert değildir. 1936 yılında Maarif Vekâleti Kütüphaneleri Tasnif Komisyonu üyesi olana kadar, zamanını eski metinleri okutmakla geçirmiştir. 1941 yılına kadar bu komisyonda görevli olarak çalışmış, 1943 yılında Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İran Edebiyatı öğretim üyeliğine tayin edilmiştir.

Ömer Ferid Kam’ın Ölümü

Ömer Ferid Kam, 22 Mayıs 1944’de de hayata gözlerini yummuştur. Vefat Ettiğinde birçok şair tarafından tarih manzumeleri yazılmıştır. Cenazesi 23 Mayıs Salı günü Hacı Bayram Camisinden kaldırılmıştır. Cenazesinde devlet ricalinden, arkadaşlarına ve talebelerine kadar birçok kişi bulunmuştur.

Ömer Ferid Kam’ın Sosyal Çevresi

Ferid Kam’ın kişilik analizine geçmeden evvel onun İstanbul ve Ankara’da bulunduğu sırada edindiği dost çevresinden bahsetmek oldukça önemlidir. Zira bulunduğu ortamlarda her zaman aranan adam, sohbetinden keyif alınan bir zat olmuştur. Bu özelliği onun dostları arasında ne derece kıymetli bir insan olduğunun göstergesidir. Dostları arasında kimler yoktur ki, İsmail Saib Efendi, Hüseyin Kazım Bey, Mustafa Fehmi Efendi, Halid Ziya Uşaklıgil, Ahmed Naim, Süleyman Nazif, Mehmed Âkif Ersoy, İbnülemin Mahmud Kemal İnal onun çok sevdiği dostlarındandır. Bu kişilerin oluşturduğu sohbet ortamında her zaman aranan adam olan Ferid Kam, sohbet sırasında her söze bir diyeceği mutlaka olanlardandır. Bunun için kütüphane kütüphane dolaşarak bilgi dağarcığını sürekli artırma amacındadır. Çünkü cevaplanması oldukça zor sorularla kafası sürekli meşgul olmaktadır.

Ömer Ferid Kam’ın Edebiyatı

Yukarıda da belirttiğimiz gibi felsefi düşünce ile ilahi düşünce arasında kaldığı ve hayatının belirli dönemlerinde buhranlar yaşadığı ortadadır. Böyle buhranlardan kurtuluşu ise daha çok okuma ve öğrenmeyle sağlamıştır. Mahir İz’in anılarında bahsettiğine göre, “Din ve bilhassa Kur’ân’a, kaza ve kadere ait bazı meseleler hakkında fikrini sorduğum zaman: Oğlum beni söyletme. Senin toz konmamış sâf imanına küdûret ârız olsun istemem, söyletme beni” dermiş.Bununla bağlantılı olarak felsefi düşüncelerinin daha ağır bastığı şiirleri de vardır. Bu şiirler Ömer Hayyam’ın rubailerini andırmaktadır.

Ferid Kam’dan Örnekler

Çekilmez bir belâdır ihtiyarlık,

Hele munzâm olursa bir de darlık.

Serîr-i izzetinden ber-karar ol,

Senin olsun İlahî böyle varlık.

Ferid Kam meşhur şâir Tokadizâde İzmirli Şekib Bey’i çok sevmektedir. Fakat şâir’in kendi canına kıyması onu oldukça müteessir etmiştir. Bunun üzerine birazda isyan teması işleyerek iki dize yazmıştır:

Varsa akranın İlahî! Var onunla cilveleş.

Yoksa vazgeç cilveden Yâ Râb, bizi mâzur tut.

Bir başka dörtlüğünde yine bir isyan teması bulunmaktadır;

Buhran içinde geçti eyyâm-ı zindegânî,

Bir devre-i huzûra ermez mi ömr-i fânî.

Ukbâdaki cahîm’in zâid değil mi yâ Râb?

Mâdâm ki yarattın lûtfeyleyip cihânı

Agah Sırrı Levend’in Ömer Ferid Kam Hakkındaki Görüşleri

Agâh Sırrı Levend, Ferid Kam’ın din hakkındaki görüşleri için onun konuştukları ile yazdıkları arasında farklar olduğunun yazılıp çizildiğini, bunların ise Ferit Kam’ın serbest görüşlü bir insan olmasından kaynaklandığını belirtmektedir.  Onun, hurafeleriyle topyekûn ve sorgusuz bir şekilde dini kabul edebilecek bir insan olmadığını belirtmiştir. Aşağıdaki Ferid Kam’a ait rubaiyi alıntı yaparak, onun din sever bir insan olduğuna delil getirmiştir.

Yâ Rab bana sen âlemi zından etme

İdrâkimi hemhâlet-i nîran etme

Mâdem ki iman ile ettin âbâd

İklim-idili küfr ile viran etme.

Mehmet Akif Ersoy’la Mektuplaşmaları

Tabiatı gereği oldukça nüktedan olan Ferid Kam, hepimizin aşağı yukarı hayatında tanımış olabileceği gibi tabiri caiz ise ağzından bal damlayan bir sohbet adamıdır.  Dostları tarafından önemsenen sürekli aranıp sorulan bir şahıstır. Mehmed Âkif’in oldukça yakın bir dostu olan Ferid Kam, Mehmet Âkif’e mektup yazmayı geciktirdiğinde Âkif’in canının çok sıkıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumu bir örnekle açıklamak yerinde olacaktır.

Mehmed Âkif’in Mısır’da bulunduğu sıralarda Ferid Kam, kendisine mektup göndermede gevşek davrandığı olduğu için Âkif çok üzüldüğü olurmuş. Günün birinde Mehmed Âkif’in annesi ölünce, Ferid Kam, taziye mektubu gönderme durumunda kalmış. Bunun üzerine Mehmed Âkif annesinin öldüğüne müteessir olduğu kadar, Ferid Kam’dan mektup geldiğine sevinmiş ve mektuba karşılığı “Üstad’dan haber almak için mutlaka bizim evden bir cenâze çıkmasını mı bekleyeceğiz diye karşılık vermiştir. Nazmi Özalp’in 1944 yılındaki Karikatür dergisinden alıntı yaparak anlattığı bu diyalog da göstermektedir ki, Ferid Kam’ın dostları ile arası oldukça iyidir. Eşref Edip’den devam edersek bu durum daha da iyi anlaşılacaktır.

Eşref Edip, Ferit Kam için şöyle demektedir, “Ferit Bey güzel yazdığı kadar güzel de söylerdi. Sohbetine doyum olmazdı. Hele neşeli zamanlarda söyler söyler, söyledikçe coşar, çoştukça derinleşirdi. Bilhassa Âkif merhum, onu keyiflendirip de söyletmek için türlü türlü şeyler söylerdi. Coşturduktan sonra da büyük bir hazla dinlerdi. Bu sohbetler ekseriya edebi veya felsefi idi. İnce nükteler, zarif mazmunlar, güzel fıkralar, güzel vecizeler, güzel şiirler hakîmane sözlerle doluydu. Bunlar Âkif’in bayıldığı şeylerdi. Ferid Bey’in sözleri Âkif’in o kadar hoşuna giderdi ki bunları hiç unutmaz, her vesile ile başkalarına da naklederdi. Akif ona; Ferit Bey sen kitap okuma. Kitap okumak senin feyzine mâni olur. Sen yalnız düşün ve düşündüğünü söyle der. Böyle sözlerle Ferit Bey’i daha ziyade coştururdu.

Eşref Edip’in bu sözleri bize onların sohbet ortamını hayal gücümüzle tavsif etme şansı vermektedir. Anlaşılan o ki Ferid Kam dost meclisinin hem renkli hem de saygı duyulan bir üyesidir.

Ömer Ferid Kam’ın Şüpheciliği

Onun kişisel özellikleri arasında en karakteristiklerinden bir tanesi de vehmi ve şüpheciliğidir. Her ne kadar çok güçlü bir hafızaya sahip olsa da bir soru karşısında çokça doğru olup olmadığı konusunda şüpheye düşmüştür. Örneğin talebeleri tarafından getirilen bir beyite mana vermiştir fakat şüphe de aynı zamanda başlamıştır. Acaba verdiğim cevap doğrumu? Diye sürekli aklından geçiren bir insandır. Bunun yanında oldukça da nüktedan bir insandır.

Nüktedanlığı ve hazır cevaplığı konusunda dostları ondan ve onu dinlemekten büyük keyif almaktadırlar. Çok müteessir olduğu durumlarda bile nüktedanlığı elinden bırakmamıştır. Bu nüktedanlık şiirlerine, yazılarına da elbette yansımıştır. Mahir İz, bu konuda hemen her hâlden bir nükte çıkardığını ve alelâde sohbetleri bile kinâye ve cinasla söylediğini belirtmektedir. Aşırı derecede bir kahve tiryakisi olan Fert Kam, II. Dünya Savaş’ının vermiş olduğu sıkıntılardan dolayı, kahve bulmanın çok zor olduğu dönemlerde oldukça sıkıntıya düşmüş ve şu beyti kaleme almıştır:

Vermiş olsan meselâ, nakde bedel dürr-i Âden

Kahve bulmak daha güçtür Yemen’in fethinden

Nüktedanlığı konusunda Abdülbaki Gölpınarlı, bir mektubunda onun her sözünün bir nükte olduğunu, her nüktesinin bir âlem olduğunu belirtmiştir. Mektubunda Ferit Kam’ın üniversite’deki numarası 13 olan odasının bir uğursuzluk alameti olduğunu düşünmesiyle alakalı olarak bir anısını anlatmaktadır. “Odaya her gidişinde anahtarı bir türlü bulamaz, ceplerini karıştırır, kızar, zaten numarası 13 nereden bu odayı bana verdiler Allah müstahaklarını versin diye söylenirdi. Çıkarken de aynı şikâyetler tekerrür eder, yine 13. Numaradan bahsederdi. Kendisine bir gün Hocam ne çıkar? Dediğim zaman işte biz çıkıyoruz ya! Demişti.” 

İşini Ciddiye Alır

Nüktedanlığının yanı sıra işini ve çok ciddiye alarak, severek yaptığını da belirtmemiz gerekmektedir. Onun ortaya koymuş olduğu eserlerden anlamış olduğumuz kadarıyla nüktedanlığının yanında hiciv yeteneği de oldukça gelişmiştir. Hem hayatının içinde hem de şiirinde sözünü esirgemeden söylediği ve yazdığı anlaşılmaktadır. Fakat Hiciv konusunda sözünü esirgemeden hicvettiği halde sonradan pişmanlık duyduğunu, geceleri uykularının kaçtığını arkadaşları belirtmektedir. Bunun yanında Cumhuriyet’in ilanından sonra ortaya çıkan inkılâp devresine de muhalif baktığı anlaşılmaktadır. Bu konuda şiirleri vardır fakat onların ortaya çıkmasından korkmuştur. Bu konuda bizi aydınlatan ise Mahir İz olmuştur. Mahir İz’e okuduğu fakat istinsah yapmasına izin vermediği şiirlerin birkaç bölümünü Mahir İz aklında tutarak kayda geçirmiştir. Bunlardan bir tanesi şu dörtlüktür:

Bir tekallüb görür isen bende

Etme ceffelkalem beni ta’yîb

Bu Tekallüb umûma şamildir

İnkılâb etti ker kesi taklîb.

Üniversite Reformu’nun Etkisi

1933 Üniversite reformu ile üniversite dışında kalınca da aynı şekilde dönemi ve şartları eleştiren şiirler kaleme almıştır. Bunlar genelde hiciv yönlü olduğu için çoğunu sakladığı ve sadece çok yakın dostlarına okuduğunu Mahir İz kendisi belirtmektedir. Son olarak onun kişisel özelliklerine gayet mütevazi bir yapıya sahip olduğunu ekleyebiliriz. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri adlı kitabını derlerken onun hakkında bilgileri almak için kendisiyle konuştuğunda oldukça mütevazı bir lisanda kendisini tanıtmıştır. Kendisine ait şiirlerin arasında dile getirilecek derecede bir şiir bulunmadığını söylemiştir.

Fakat İbnülemin tam aksini düşünerek şiirlerin çokluğunun esere kıymet katmayacağını belirtmiştir. Gerek şiirlerini süsleyen hiciv sanatı gerekse hem şiirlerinde hem de normal hayatındaki nüktedan tavırları ve hoş sohbetiyle o tam manasıyla bir cemiyet adamıdır. Bu cemiyet adamlığı kimliğinin yanı sıra ara yalnız kalmayı istediği, toplumdan, dost çevrelerinden uzaklaşmak istediği de olmuştur. Kafasındaki kararsızlık ve sürekli bir şüpheli hal onun felsefe çalışmalarının hayatına bir yansıması olarak düşünülebilir.

Ömer Ferid Kam’ın Fikirleri ve Eserleri

Ömer Ferid Kam’ın Fikirlerini ayrı, eserlerini de ayrı bir başlık altında toparlamak gerekiyor. Ayrıca, fikirlerini Edebi, Felsefi ve İçtimai Fikirleri olarak üç ayrı grupta toparlayabiliriz. 

Ömer Ferid Kam’ın Fikirleri

Ömer Ferid Kam’ın fikirlerini edebi, felsefi ve içtimai olarak üç ayrı grupta toplayabiliriz.

Edebi Fikirleri

Ömer Ferid Kam’ın hayatı boyunca meşgul olduğu ilmi alanlara daha önceden de değindiğimiz gibi bir göz attığımızda onun çalışmaları din, tasavvuf, felsefe, edebiyat ve kısmen de tarh alanları üzerinde yoğunlaşmıştır. Küçük yaştan itibaren edebiyata duyduğu ilgi onun divanları okumasına vesile olmuştur. Türk ve Fars edebiyatı üzerine yaptığı çalışmaların yanı sıra Fransız Edebiyatı hakkında da bazı çalışmalar ve çeviriler yapmıştır.  Anlayış olarak felsefedeki süreklilik anlayışını edebiyata da uygulamak için ilk önce önceki edebiyatı kronolojik bir seyir içinde incelemek gerektiğini vurgulayıp neden sonuç ilişkilerinin ortaya konulması gerektiğini belirtmiştir.

Âsâr-ı Edebiyye Târihi adlı kitabında böyle bir incelemenin, tarihin yol göstermesiyle milletin sosyal, ahlaki karakterini ve medeniyetteki yerini ortaya koymakta bizlere yardımcı olacağını vurgulamıştır. Bu vurgu oldukça önemlidir. Tarih ilmi ile edebiyat’ın yakınlaştırılarak birbirinin yöntemlerinden faydalanması anlayışı elbette yeni bir görüş değildir. Fakat bunu ortaya koyan metinler oldukça cılızdır. Ömer Ferid Kam’ın bir diğer edebiyat alanındaki çalışması ise ders notlarından oluşturulmuş olan İran Edebiyatı Tarihidir.

Felsefi Fikirleri

Felsefe alanında Eski Çin ve Hint felsefelerinden başlayarak Doğu, Batı ve İslam felsefesi hakkında geniş birikimlere sahiptir. Onun problemi zıtlıkları anlamakla beraber sonlu ile sonsuzun nasıl var olabileceğidir. Bunlar arasındaki zıtlığın büyüklüğüne karşı insanın algılamasının yetersiz olduğu fikrindedir. Ancak bunu yaparken sonlu varlığı inkâr etmemektedir. Hatta tüm varlıkların olabilmesi için bir sonsuz varlığın varlığına inanmak gerektiğini savunmaktadır. Bundan dolayı Ferid Kam, gerek sonlunun gerekse sonsuzun inkârını akıl ve mantık dışı sayar. Çünkü bunların ancak biri diğeri sayesinde anlaşılabilir. Bu noktada hem düalizmi hemde panteizmi eleştirerek Allahın varlığını tüm varlıkların temeli olarak görür.

İçtimai Fikirleri

Ferid Kam milliyet ve sosyal meseleler hakkında da beyanatlarda bulunmuştur. Ferid Kam’a göre milletlerin şahsiyetleri birden ortaya çıkmış değildir: Bu şahsiyet mazinin derinliklerinden gelen bir mirastır. Bu bakımdan bir milletin kendi kimliğini başka bir milletin kimliği içinde erimesine rıza göstermesi imkânsızdır. Milletin milli kimliğini koruyarak gelişmesini ve yükselmesini sağlaması için sağlam akla aydınlatıcı fikirlere ihtiyacı vardır. Bu fikirler aydınlanmayı ve ilerlemeyi beraberinde getirecektir. Bu ilerlemeyi getirecek olan fikirler ise ekonomik ve sosyal alanla alakalı olmalıdır.

1914 yılında Avrupa’ya gitmiş olan Ferid Kam bu durumun birebir şahidi olmuştur. Gemi ile Ege Sahillerinden Akdeniz’e doğru ilerlerken Osmanlı Topraklarının viraneliğini görmüştür. İşlenmeyen topraklarla Avrupa’da gördüğü tarım yapılan toprakları sık sık karşılaştırmış ve derin derin içler çekmiştir. Kurtuluş için ise ziraatın, ticaretin, iç sanayinin ilerlemesinin şart olduğunu ortaya koymuştur. Eğer böyle yapılmayıp Avrupa’daki hipodromların veya operaların aynılarını memleketimize yapmanın bize hiç faydası olmayacaktır. Çünkü bizim zevke, safâya hakkımız yoktur demiştir. Ona göre “kel başa şimşir tarak” yakışmaz. İlk önce kelimizi iyi etmeliyiz. Sonra şimşir tarak aramalıyız. Eğer bu şekilde olmazsa bu kel baş bizde iken tepemizden şak şak eksik olmaz.

Ömer Ferid Kam’ın Eserleri

Ömer Ferid’in ilk eseri on yedi- yirmi iki yaşları arasında yazdığı şiirlerinden meydana gelen Türreat (İstanbul 1303) adındaki şiir kitabıdır. İkinci eseri ise Âsâr-ı Edebiyye Tetkîkâtı Dersleridir. Yazarın 1915-1916’da verdiği notlarından oluşmaktadır. Üçüncü eseri Şerh-i Mütün dür. 1919-1922 yılları arasında verdiği eski metinlerin şerhine dair derslerin notlarıdır. Dördüncü eseri ise İran Edebiyatı Tarihi’dir.

Bu eserinde İran edebiyatının ilk mahsullerinden başlayarak Sa’dî-i Şîrâzî’ye kadar gelen kısmı basılmıştır. Beşinci kitabı Afgan Şairleri olup bu eser basılmamıştır. Nazmi Özalp’in arşivindedir. Bunların dışından Felsefe Lugatçesi, Dini Felsefi Musâhabeler, Vahdet-i Vücûd ve Avrupa Mektupları adlı kitapları bulunmaktadır. Bu kitapların dışında oldukça çok sayıda makalesi de bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir