Piri Reis Kimdir? Kitab-ı Bahriye ve Dünya Haritası

Piri Reis kimdir? Dünya haritasını nasıl çizdi? Kitab-ı Bahriye’yi nasıl yaptı? Bu makalede; Piri Reis’in, hayatını ve ortaya koymuş olduğu eserleri, Türk ve dünya denizciliğine yaptığı katkıyı, yaşadığı dönem içerisindeki gelişmeleri, yararlanmış olduğumuz kaynaklar ışığında inceleyip, elimizden geldiğince sunmaya ve bunu yaparken de araştırmacıların tartıştığı Piri Reis hakkında hemfikir olunan düşünceyi belirtmeye çalışacağız.

Küçük yaşında amcası Kemal Reis’in yanında gemicilik işleriyle uğraşmaya başlamıştır. Çalışkan ve çok iyi bir gözlemciydi. Denizci bir aileden yetişmesi onun denizciliğe yönelmesinde şüphesiz önemli bir etkendi. Amcasının yanında uzun yıllar korsanlık ve devlet nezdinde görev yapmıştır. Hiç kimse onun ilerde dünya çapında bir bilim adamı olacağını, Türk ve dünya denizciliğine yapacağı katkıyı bilemezdi. Piri Reis’in çizdiği, 1513 ve 1518 tarihli iki önemli haritası, bu alanda onun ne kadar yetenekli ve üst düzey bir bilim adamı olduğunu ortaya koymaktadır. O günün şartlarına göre çizilen bu haritalarda kullandığı teknik beceri ve denizcilere sağladığı kolaylık son derece önemlidir. Ayrıca kendi eseri olan Kitab-ı Bahriye de denizcilik tarihi açısından çok önemlidir.

Piri Reis’in dünya haritasının bir kısmı

Osmanlı Devleti’nde Denizciliğin Gelişimine Kısa Bir Bakış

Anadolu’da Türk denizciliğinin temelleri daha 11. Yüzyıl sonlarında İzmir ve havalisinde atılmıştır. Ancak Türkler denizle daha önce tanışmışlardı. Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın Bizans’ın elinde bulunan İznik’i fethetmesi ilk adımın atılmasını sağladı. Bu sayede Türkler ilk olarak Marmara kıyılarına yerleşti. Burayı başkent yaparak denizlere yönelik bir politika geliştirdiler.  Osman Gazi 1299’da ufak bir kara hükümeti olarak beyliğini kurdu. Bir yıl içerisinde teşkilatlanmasını tamamladı. 10 sene içinde Gemlik ve İzmit’e doğru geldi. Kuşattığı kalelere Bizans yardımını engellemek için deniz kuvvetinin kurulmasına karar verdi. Karesi’den gelen işçiler vasıtasıyla 1320’de burada küçük gemiler yapıldı. İzmit, Osmanlı Beyliği’nin ilk tersanesi ve deniz üssü olmuştur.

Gelibolu’nun Fethi

1354’te Gelibolu fethedildi. Bundan sonraki dönemde Osmanlı’nın toprak bütünlüğü için Asya ve Avrupa’daki toprakları birbirinden ayıran boğazlar hayati önem taşıyordu. İstanbul’un 1453’te fethiyle yeni bir dönem başladı. Fatih Sultan Mehmed Gelibolu, İzmit, Gemlik ve İstanbul gibi uygun yerlerde donanma kurdu. Gelibolu’da I. Bayezid zamanında oluşturulan deniz üssü, II. Mehmed döneminde de donanmanın merkeziydi. Gelibolu Sancak Beyi ise aynı zamanda Kaptan-ı Derya’ydı. İstanbul’un fethinden sonraki senelerde Fatih, Osmanlı Devleti’nin Doğu Akdeniz ve Karadeniz politikalarını oluşturduğu gibi aynı zamanda Osmanlı denizciliğinin Batı Akdeniz’e açılma teşebbüslerini de başlatmış oldu.

II. Bayezid Sonrası

Osmanlı Donanması II. Bayezid döneminde Akdeniz’de çok güçlü olan Venedik donanmasını geçmişti. Osmanlı gemi inşa teknolojileri gelişmeye başladı. Osmanlı bu dönemde Venedik gemilerini örnek alarak kalyon ve “göke” denilen savaş gemileri inşa etmeye başladı. 1499-1502 Osmanlı-Venedik donanmaları arasındaki savaşlarda başa baş mücadele ile geçti. Bu durum, Türk denizciliğinin geldiği noktayı gösteriyordu. XVI. Yüzyıla gelindiğinde İmparatorluk sınırları Mısır’a kadar (1517) uzamış Kızıldeniz’in her iki yakası Osmanlı egemenliğine geçmişti. Osmanlı için Doğu Akdeniz kıyılarında olduğu gibi Afrika’nın kuzey deniz yolu da açıktı. Bu dönemin diğer bir özelliği de Akdeniz’de sadece Osmanlı İmparatorluğuna ait filolar değildi. Oruç Barbaros‘un liderliğini yaptığı Türk kökenli değişik korsanların da aktif olduğu yıllardı.

Bunların kendi hesaplarına donattıkları filolarla da Türk denizcileri varlıklarını gösteriyordu. Piri Reis’in hayatı Kemal Reis’le beraber böyle özel bir filo ile Afrika’nın kuzey kıyılarında geçmişti. İspanya’ya kadar uzanan ve buralarda yürüttüğü korsanlık hareketlerinde başarılı olmuştu. Kızıldeniz’deki deniz kuvvetlerinin başkanına “Süveyş Kaptanı” denmekteydi. Buradaki donanmanın ismi de “Bahr-i Ahmer Filosu” idi. Bu terimler XVI. Yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlanmıştı. Yüzyılın ikinci yarısında filonun ismi Hint Donanması oldu. Kumanda mevkiindeki kişiye de Hint Kaptanı denmeye başlanmıştı. Artık Osmanlı İmparatorluğu güney bölgelerinde faaliyette bulunan Portekiz Devleti ile mücadele etmeye kararlıydı. Hint Kaptanı unvanı ile ilk görev yapan Ferhad Bey idi. 1547 de Yemen Beylerbeyi tayin edilince, meşhur denizci Piri Reis onun yerini almıştı.

Piri Reis’in Hayatı

Piri Reis’in doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Babasının adı Hacı Mehmed olan Piri Muhyiddin Reis, Kitab-ı Bahriye’nin ilk telifine göre Kemal Reis’in kız kardeşinin, bu eserin ikinci telif ve haritadaki imzasına göre de erkek kardeşinin oğludur. Yaşamı hakkında ilk eser olan Sinoplu Safi’nin yazdıklarına göre doğum tarihi, 1470’tir. Ancak günümüzde bu tarihin, Piri Reis hakkındaki eserlerin incelenmesiyle, 1465 olabileceği de düşünülmektedir. Piri Reis’in asıl adı Muhiddin Piri’dir. Buradaki “Piri” tecrübeli kişi, üstad anlamına gelmektedir. Muhiddin adını da Gelibolu kahramanından almıştır. Tahminler bu yöndedir. Piri Reis Kemalpaşazade’nin tasnifine göre çocukluk yıllarını Gelibolu’da “timsah gibi su içinde büyüyerek geçirmiştir”.

Endülüs Müslümanlarının Kaçırılması

Piri Reis’in tahsilinin ayrıntıları bilinmiyor. Bununla beraber, doğum yeri olan Gelibolu’da amcasının yanında bulunarak büyümüştür. Burada denizcilikle ilgili bilgileri yaşayarak öğrendiği söylenir. Çocukluk yaşını aştıktan sonra amcası Kemal Reis’in gemilerinde bulunan Piri, bir denizci olmaya aday, dikkatli bir gözlemciydi. Bu suretle, denizcilik mesleğine amcasının yanında başlamış ve aralıksız olarak Kemal Reis’in hizmetinde 14 yıla yakın kalmıştır. Bu sürede hem korsanlık hem de devlet hizmetinde bulunmuştur. Bu dönemde her ikisinin yaşantısı hakkındaki bilgileri kitabından izlemek mümkündür. Amcası II.Beyazıd’ın (1481-1512) daveti üzerine donanmaya girmesinden (1494) evvelki icraatlarında, özellikle Endülüs’deki Müslümanların İspanyol zulmünden kurtarılıp Kuzey Afrika kıyılarına taşınmasında Piri Reis de görev yapmıştır.

Piri Reis’in yaşamı hakkındaki önemli kaynaklar olan, “Bahriye” adlı kitabı ile 1513-1518 yıllarında hazırladığı haritalarında kendinden de söz etmektedir. Örneğin, 1513 tarihli dünya haritasının günümüze kadar ulaşan ve Güney Amerika’yı gösteren parçasının batı kenarındaki üç satırlık yazıda; “Bu haritayı Kemal Reis’in erkek kardeşinin oğlu unvanıyla şöhret yapan Hacı Mehmet oğlu Fakir Piri, 919 yılının Muharrem ayında (9 Mart 1513 ile 6 Nisan 1513 tarihleri arasında) Gelibolu’da yapmıştır” demektedir. Ayrıca 1528 tarihli haritasının elde bulunan güneybatı köşesindeki dört satırlık yazıda da; “Bu haritayı 915 yılında (15 Eylül 1528 ile 3 Eylül 1529 tarihleri arasında) Gelibolu’da, rahmetli Gazi Kemal Reis’in erkek kardeşinin oğlu olarak ün yapmış Hacı Mehmet’in oğlu hakir Piri Reis yapmıştır. Bu harita kesin olarak onundur.” demektedir.

Piri Reis Kemal Reis’in Yanında

Osmanlı-Venedik harbinde (1498-1502) Kemal Reis’in kumanda ettiği filoda bir gemini kaptanlığını da Piri Reis yapmıştırç. Modon kalesinin fethi (1500) sırasındaki gayretlerini şair “Safai Fetihname-i İnebahtı” ve “Moton” adlı eserinde tasvir etmiştir. Amcasının vefatından sonra (16 Ocak 1511) Barbaros’un emrinde çalışmaya başlamıştır. Yavuz Sultan Selim’in (1512-1520) Mısır seferine (1516-1517) dahil oldu. Burada Cafer Bey kumandasındaki filoya dâhil olarak Nil yolundan Kahire’ye gitti. Bu arada Nil’in kollarının haritasını yapıp buralar hakkında tarihi ve coğrafi bilgiler vermiştir. Mısır Osmanlı idaresine girdikten sonra Yavuz Sultan Selim’i yakından tanımak fırsatı bulmuştur. Daha önce hazırladığı dünya haritasını (şimdi elde Amerika kısmı bulunan 1513) padişaha hediye etmiştir. Mısır seferinden sonra Piri Reis, tekrar Gelibolu’da bir istihbarat devresi geçirdiği sırada, “Bahriye” için topladığı notlarını kitap haline getirmeye çalışmıştır.

Kanuni döneminde (1520-1566), Osmanlı donanmasının kumandanı sıfatıyla görev aldı. Mısır Beylerbeyi Hain Ahmed Paşa’nın isyanı üzerine Osmanlı otoritesini yeniden sağlamak üzere İstanbul’dan hareket eden (30 Eylül 1524) Sadrazam İbrahim Paşa’ya kılavuz oldu. İbrahim Paşa ile yolculuğu sırasında fırtına durmamış, Rodos’a dönülmüş ve Marmaris’ten karaya çıkarak karayolu ile Mısır’a ulaşmıştır (2 Nisan 1525). Bu yolculukları esnasında İbrahim Paşa ile uzun süre aynı gemide bulunmanın sağladığı imkânla eseri Kitab-ı Bahriye’yi Paşaya ve onun aracılığıyla padişaha duyurma fırsatını yakalamıştır.

Piri Reis’in dünya haritasında Amerika, Afrika ve Antartika kıtaları

Portekizlilerle Mücadeleler

Ayrıca Mısır’da iken sadrazamın İstanbul’a hareketinden on iki gün önce Piri Reis tarafından Kızıldeniz ve Hint sularındaki Portekiz faaliyetlerini ve bunları önleme yollarını gösteren bir rapor sunmuştur. Sadrazam İbrahim Paşa Piri’ye Bahriye’yi temize çekerek padişaha sunmak üzere kendisine getirmesini istemiştir. Piri Reis 1526’da eserini temize çekmiştir. İbrahim Paşa bu eseri Kanuni Sultan Süleyman’a sunmuştur. Daha sonra 1528 de, Kuzey Amerika haritasını tamamlayarak Kanuni Sultan Süleyman’a sunmuş ve sultan saray kütüphanesine koymuştur.

1525’i izleyen yıllarda Portekizliler Hint Okyanusu ile Kızıldeniz’in güneyinde yoğun faaliyetlere başladı. Bunun üzerine ‘Hint Beylerbeyliği’ veya ‘Hint Kaptanlığı’ adıyla bir komutanlık teşkil oldu. Bu donanmanın sorumluluk alanı, Kızıldeniz, Umman Denizi, Basra Körfezi ve yöreleriydi. Piri Reis 1547’de Hint Kaptanı oldu. Bu görevdeki en büyük başarısı 1548’deki 60 gemilik donanması ile Aden’i kalesini Portekizlilerle işbirliği halinde isyan eden Aden şeyhinden çetin çatışmalar sonucu geriye almasıdır. Bu aynı zamanda bölgenin kontrolü bakımından Portekizlilere indirilmiş büyük bir darbedir. Yaşı seksenlere erişmiş amiral bu nedenle padişahın takdirine kavuşmuş ve ödüller almıştır.

Piri Reis Neden İdam Edildi?

1551 yılına gelindiğinde Turgut Reis, Akdeniz’de Hıristiyan denizcilerin merkezi durumunda bulunan Malta adasını kuşatmıştı. Fakat başarısız olmuştu. Ardından Trablusgarp’ı kuşatmış ve teslim almıştı. Bu sıralarda Piri Reis, Hint Okyanusunda seferdeydi. Aden’i Portekizliler tarafından işgal etmişti (1551). Bunun üzerine Mısır Osmanlı donanması Piri Reis idaresinde güneye gitti. Aden’i zorlanmadan geri aldı. Ardından Hürmüz kuşatması başladı. Bir ay süren kuşatmaya rağmen başarılı olunamadı. Portekiz Genel Valisi’nin Goa’dan büyük bir donanma ile yardıma geldiğini işitmesi üzerine, Kişm Adası’na döndü. Buradan bir hayli ganimet aldı. Kuşatmayı kaldırarak filodan üç gemi seçip Süveyş’e doğru yola çıktı. Gemilerden biri karaya oturduğu için, iki kadırga ile Süveyş’e, oradan da kara yolu ile Kahire’ye ulaştı.

Fakat Mısır Beylerbeyi Davud Paşa, Piri Reis’i iyi karşılamadı. Hint Donanması onun sorumluluğu altında olduğu için donanmasını bırakmasını eleştirdi. Bu hareketi ile ordusunu savaş meydanında bırakıp kaçmış bir komutan olarak gördü. Burada hayatının en büyük haksızlığına uğrayacağını ve bunun canına mal olacağını bilebilir miydi? Bir yıla yakın yokluğunda, ardından entrikalar çevrilmiş, değil şanlı geçmişi, son zaferi dahi unutulmuş ve birliğini bırakıp kaçmakla suçlanmıştı. 1554’te İstanbul’dan gelen fermanla boynu vurulmuştur. Piri Reis’in katli hakkında çağdaşı olan ve olmayan kaynaklarda yazarların tutumları dikkati çekmektedir. Peçuylu İbrahim ve Kâtip Çelebi herhangi bir açıklamada bulunmayarak sadece hadiseyi bildirmektedir. Onun Hint Donanmasında haleflerinden olan Seydi Ali Reis, diğer yazarlardan farklı olarak olayın hakikatini bilmesine rağmen, manalı bir sükutla olayı geçiştirmektedir.

Piri Reis Eserleri

Piri Reis Osmanlı İmparatorluğunun en görkemli yıllarında yetişti. Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşamış en büyük bilim adamlarından biridir. O günlerin koşulları içinde bilimsel nitelikli çalışmalar yapabilmesi ancak yazarın bugünkü anlamda bir bilim adamı olmasıyla açıklanabilir. Piri Reis eserlerini hazırlarken çalışmalarının bir ayağını gözlem, bir ayağı da inceleme ve araştırmaya dayandırmıştır. Doğal olarak da araştırmacının gözlemlerini bilimsel sonuçlara dönüştürme başarması, Piri Reis’in bir özelliğidir.

1513 Tarihli Piri Reis Dünya Haritası

Bu eser Piri Reis’in 1513’te Gelibolu’da yapıp, 1517’de Yavuz Sultan Selim’e sunduğu haritanın bir bölümüdür. Ceylan derisi üzerine renkli olarak çizdiği bu harita aslında Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika’nın o zamana kadar keşfedilmiş kısımlarını içerir. Dolayısıyla büyük bir dünya haritasının bir bölümüdür. Bu, doğu tarafındaki yarı yarıya ve tırtıklı bir şekilde kesilmiş olan notlardan da anlıyoruz. Özellikle haritanın kitabesinde Piri Reis’in açıklamalarından da görüyoruz. Bu haritayı 9 Ekim 1929’da döküm çalışmaları sırasında Kitab-ı Mukaddes uzmanı Prof. Adolf Deismann buldu. Bunu tanıyan ise, daha önce Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinin bir eleştirili edisyonunu yayınlamış olan Alman Şarkiyatçı Paul Kahle’dir. 1933 yılında Kahle, haritanın detaylı bir tanıtımını bugün klasik olmuş bir kitapçık halinde yayınlamıştır.

Dünya Haritasını Oluşturan Haritalar

Türk Coğrafyacısı, haritasının içine yazdığı notlardan birinde bu haritayı yapabilmek için elde ettiği otuz dört kadar haritadan söz etmektedir. Bunlardan yirmisi eski ve tarihi belirsiz olanlardır. Ancak sekizi Müslümanların yaptığı haritalardır. Bunun örneği İstanbul’da bulunmaktadır. Biri Tunuslu İbrahim tarafından yapılmış (816-1453) ve Topkapı Saray Kütüphanesinde, diğeri ise Trabluslu İbrahim’in yaptığı haritadır. Bu da İstanbul’da Deniz Müzesindedir. Dördü Portekizlilerin yaptığı yeni haritalardır. Biri Arapça, Batı Hint ve Çin denizleriyle Afrika’nın bazı kısımlarını gösteren harita. Biri de Kristof Kolomb’un Batı haritasıdır. Zira bu nottan öğrendiğimiz en önemli nokta, Türk denizcisinin bu haritayı yaparken elinde Kristof Kolomb’un bir haritasının bulunduğudur. Ayrıca yukarıda söylediğimiz haritalardan yararlandığını haritasının kitabesinde de belirtmiştir. Onları geometrik yöntem ve kıyas yoluyla birleştirerek meydana getirdiğini ve onun yedi deniz için geçerli olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda bu yedi deniz, dünyanın o zaman bilinen denizleridir.

Harita Ölçeklendirme

Bu harita o güne kadar yapılmış olanların hepsinden yalnız çizim değil ayrıca gemi seyrine sağladığı kolaylıklar bakımından da üstündür. Örneğin Atlas Okyanusu’ndaki ölçek yardımıyla 9 mil’e kadar uzaklıkları ölçmek mümkündür. Önceki haritalarda yalnız ortada bir pusula gülü (pusula şekli) vardır. Ancak bunda ise dört pusula gülü bulunmaktadır. Bunlar sekiz ana rüzgâr siyah, sekiz ara rüzgâr yeşil ve onların arasındaki on altı tali rüzgâr da kırmızı renktedir. Bunlar çerçevesine kadar uzatılmıştır. Bu da kaptanın denizin neresinde olursa olsun en yakın çizgi yardımı ile rota ve yön sağlayabilmesini sağlamıştır.

Haritada dağlar mücessem şekilde, nehirler de kalın çizgilerle yer alır. Kendi açıklamasına göre haritasında denizde taşlık yerleri siyah, kumluk sığ yerleri kırmızı noktalarla gösterir. Denizde görünmeyen taşlık yerleri haç işaretiyle, küçük adaları da noktalarla belirtmiştir. Haritasının sonunda bibliyografya vermeyi de ihmal etmemiştir. Piri’nin haritasının Güney Amerika bölümünde birçok hayali adalar vardır. Bunların üzerine birer renkli papağan resmi koymuştur. Buradan Kristof Kolomb’un Güney Amerika’yı kıta değil, bir takım adalardan oluştuğunu zannettiği tespit ediliyor. Amerika’nın şimdi elimizde bulunan en eski haritasını bize doğru olarak nakletmiştir. Ve o devirdeki coğrafi keşifler tarihinin en önemli devirlerinden birini aydınlatmıştır.

1528 Tarihli Piri Reis Dünya Haritası

Topkapı Sarayı Kitaplığı kataloğunda 2754/49357 kayıtlı bulunan bu haritanın kitabesinde açık olarak kimliği ve tarihi şöyle yazar; “Hacı Mehmed Oğlu ve merhum Kemal Reis’in kardeşinin oğlu Piri Reis Gelibolu şehri sene 935”. Buna göre bu haritayı miladi 1528 yılında ve ilk haritadan on beş sene sonra yapmıştır. 1528 tarihli bu harita, 1929 yılında, Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ndeki eser kayıtlarına ilişkin çalışmalar yapılırken bulundu.

Haritanın eldeki parçası üzerinde, Piri Reis tarafından yapılmış olduğunu gösteren imza vardır. Piri reis haritayı on değişik renkle çizip, boyamış ve deve derisi üzerine yapmıştır. Yine üzerinde deniz haritalarının en büyük özelliği olan rüzgâr gülleri vardır. Bunların dört adedi otuz iki bölümlü büyük rüzgâr gülüdür. İki adedi de kerte çizgilerden oluşur. Bunlar küçük rüzgâr gülleridir. Bütün büyük rüzgâr gülleri kuzeye yönlendirilmiştir. Bunların her birini büyük bir özenle çizmiştir. Çünkü elde bulunan haritanın bir parçasına baktığımızda anladığımız üzere asıl harita, süslü bir çerçeve içerisine yer alıyor.

Çerçevenin sadece kuzey ve batı yönünde olması da bunun bir parça olduğunu göstermektedir. Asıl haritanın bu parçası 68×69 ebatlarındadır. Bu harita sonuç olarak Atlas Okyanusunun kuzey kısmını, Amerika kıyısını ve Grönland’dan Florida yarımadasına kadar olan kıyıları gösterir. Genelde 25 ila 90 derece Kuzey enlemleri arasındaki bölgeleri kapsar. Bunu da haritayı güneyden Trindad adası hizasından kesmesinden anlıyoruz. Araştırmacılar bunun geliştirilmiş dünya haritasının altıda biri olduğunu kıyas yöntemi ile belirler.

Dünya Haritası’nda Diğer Detaylar

1513 haritasından farklı olarak Piri Reis, bu haritasında dönenceleri de çizip göstermiştir. Ayrıca koylar ve körfezleri de yarım ay biçimindeki çizgilerle değil, kıyıların gerçek durumunu yansıtan, girintili çıkıntılı çizgilerle belirtmiştir. Taşlık, kayalık yerler ve sığlıkları özel harita işaretleriyle göstermiştir. Ayrıca önceki haritada olmayan Yengeç Dönencesi burada vardır. Yirmiye bölünmüş iki tane mil ölçüsü vardır. Grönland’dan itibaren güney batıya doğru iki büyük kara parçası göze çarpar. Kuzeydekine Bakala adını vermiş ve Portekizliler’in keşfettiğini yazmıştır. Bundan daha aşağıda Yeniel kıyıları üzerinde yazdığı notta, bu kıyıları Portekizlilerin bulduğu ve bütününü bilmediğine işaret etmiştir. Nitekim buradan daha aşağıda da bugünkü şekline çok benzer durumda Florida yarım adası göze çarpmaktadır. Kenardaki kara parçaları ancak 1517 ve 1519’da keşfedilen Honduras ve Yukatan yarım adalarıdır. Küba, Haiti, Bahama ve Antiller, Kolomb’un etkisiyle çizilmiş ilk haritadan farklı ve daha doğrudur. Keşfedilmemiş yerleri ise hiç çizmeden beyaz olarak bırakmıştır. Bu davranışından, bilimsel düşüncenin gerektirdiği şekilde hareket ettiği sonucuna varıyoruz.

Kitab-ı Bahriye

Piri Reis’in hayat hikâyesi olan eserinin adı da başlı başına bir araştırma konusudur. Zira, 1526 yılında temize çekip, Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğu eserinin baş sayfalarında eseri yazma sebebi vardır. Bununla ilgili olarak şunları söylemiştir; “Bu kitabın yazılış sebebine gelince, cihan padişahının yüce devletine mutluluklar bahşeden kapısına, zamanın bilgili kişileri, uğurlu hüdavendigarın sonsuz himmetleri ile isim ve şöhret sahibi olabilmek için, çeşitli bilim dallarında eserler vücuda getirmişlerdir. Merhum Kemal Reis’in kardeşinin oğlu olan bu zayıf ve güçsüz Hacı Muhammed’in oğlu Piri Reis de bu ümitle, padişah hazretlerinin feleğe benzeyen eşiğine, kudretinin yettiği ölçüde ‘denizcilik ilminden’ ve gemicilerin sanatından yadigâr olmak üzere bir kitap yazdım. Çünkü bu ilimde şimdiye kadar, hiç kimse faydalı bir eser bırakmamıştır…”.

Kitab-ı Bahriye Adı Nereden Gelir?

Aslında Piri Reis 1521 tarihli Bahriye karalamasına bir ad vermemiştir. Piri Reis’in bu karalamalarında, ne başında ne de içinde bir isim vermediğini görüyoruz. Ancak, bazı Bahriye karalamalarını elle yazdığını görüyoruz. Çoğaltmalarda, kopyalamayı yapan kişiler, kendiliğinden; “Hadakatü’l Bahriye”, “Netayücül Efkai”, “Cezayür-ül Bahr”… Gibi değişik adlandırmalar kullanmışlardı. Bu adları kimi zaman yazmanın birinci sayfalarındaki, başlık içine, kimi zaman da yaprakların herhangi bir sayfasına yapmışlardır. Sözü edilen değişik adlar Reis’in başka eserleri olabileceği gibi tahminlere de sebep olur. Piri Reis eserinin adını, karalamasını temize çekip son duruma getirdikten sonra koymuştur.

Yaygın şekilde bilindiği üzere “Kitab-ı Bahriye” değil “Bahriye”dir. Eserine vermiş olduğu adı, cilt kapağı veya başlığın içine yazmamış, eserin nazım bölümünün sonlarına doğru dile getirmiştir. Kitabın nüshalarından yirmi dokuz tanesinin kaydı biliniyor. Bunlardan bir kısmı 1521, diğer bir kısmı ise 1525 tarihlidir. 1935 yılında, bir önsöz ve indeksle beraber tıpkıbasımını Türk Tarih Kurumu bastı. Bahriye kitabı İstanbul Ayasofya Kütüphanesinde 2612 sayıda kayıtlı bulunan nüshadır. Bu nüshadan hareketle 858 büyük sayfa ve 223 harita olduğunu görüyoruz. Piri burada yedi sayfalık bir önsözden sonra 78 sayfa manzum bir bölüm koymuştur. 23 kısma ayırdığı bu manzum yazılar nihayetinde 110 beyit tutmaktadır. Bu beytlerinde dünya denizcileri hakkında bildiklerini, kendi gözlemlerini ve işittiklerini kendi zamanına uygun olarak ezberlenmesi kolay bir üslup ile kaleme almıştır. Bunu bir ilmi eser olma yanında, aynı zamanda Akdeniz’deki deniz faaliyetlerinde sıkça kullanmak için de yazmıştır.

Kitab-ı Bahriye’nin Fasılları

Mukaddimenin manzum kısmında, 23 fasıl halinde Osmanlı coğrafyacılığında çok önemli yer tutan çeşitli konular vardır. Zira birinci ve ikinci fasılda kitabın yazılış amacını belirtmiştir. Örnekler vererek ve özellikle Kemal Reis’le yaptığı sefer ve savaşları anlatmıştır. Üç, dört ve beşinci fasıllarda fırtınalara pusulaya, yönlere (Rüzgârlara) ait bilgiler vardır. Altıncı fasıl, haritalara ve yedinci fasıl haritalardaki işaretlere, renk ayırımları ve pusula güllerinin açıklamasını yazmıştır. Sekizinci fasılda, yer yüzünü kaplayan denizlerin ancak dörtte birinde kıtalar bulunduğunu söyler. Bu yüzden oralara Rubu meskun der. Burada dünyada bilinen yedi denizin adları açıklanır. Dokuzuncu fasıl, Portekizlilerin oseanik çağdaki keşiflerinin başlangıç bölümünü kapsamaktadır. Onuncu fasılda, Ümit Burnu’na kadar uzanan bir Habeş ülkesi yer alır. On birinci fasıl, mücessem yani üç boyutlu küreye aittir.

On ikinci fasılda, Portekiz gemilerinin kendi kıyılarından Hindistan’a nasıl gittiklerini açıklar. Burada seyre uygun mevsimler, rotalar ve mesafeleri vererek ayrıntılı biçimde açıklar. Zira on üçüncü fasılda da, Portekiz gemicilerinin söylentilerine dayanır. Çin Denizi ve oradaki bazı adalarla yerel haklardan bahseder. Ayrıca on dört ve on beşinci fasıllar Hint Denizini, buradaki mevsim rüzgârlarını ve kıyas tahtaları ile Kutup Yıldızı ölçümleri yoluyla enlem tespit yöntemini anlatır. On altıncı fasılda, Basra Körfezi ve o bölgedeki adalara, şehir ve köylere ait bilgileri kapsar. Burada ayrıca inci avcılığının nasıl yapıldığını anlatır.

On yedi, on sekiz, on dokuz ve yirminci fasıllarda yazar Bahri Zenç dediği Hint Okyanusunu gösterir. Burada batı bölümü ile adalar, kıyılar ve Afrika’nın bu bölgesinde yaşayan insanlar, toplumlar ve diğer coğrafi bilgileri kapsar. Sonuçta geri kalan fasıllar, Batı Denizi ve Atlas Okyanusuna aittir. “İhtimam-ı Kitab” dediği manzum sonuç bölümünde de, İbrahim Paşa ile Mısır seyahatini, kendisinin kılavuz tayinini, fırtınaya yakalanmalarını, eserine müracaatını ve paşanın kendisine teveccühü ile eserini temize çekme talebini işler.

Kitabı Bahriye’den bir harita.

Kitab-ı Bahriye’nin Detaylı Bilgileri

Burada bir dip not açmak gerekir. Bahri Zenç denilen diyar, Abbasiler devrinde Zenc İsyanı’nın çıktığı bölgenin kenarındaki denizdir. Bu konu hakkında daha detaylı bilgiyi Hallac-ı Mansur yazısındaki ilgili bölümde okuyabilirsiniz.

Eserindeki bilgi aktaran kenar notları da oldukça dikkat çekmektedir. Bu notlar Kitab-ı Bahriye’nin muhtevasıyla aynı doğrultudadır. Bunun yanı sıra tarihi coğrafyayla ilgili notlarda öncelikle yer adları ilaveleri ve buna dair bilgi girişleri koydu. Burada böylece, Osmanlı Devleti tarihi boyunca yapılan fetihlerin tarihleri de burada yer alır. Yer adlarıyla beraber o yerler hakkında ayrıca, tarihi ve edebi bilgiler de vardır. Bu belirttiklerimizden başka Kitab-ı Bahriye’de böyle dipnotların sayısı oldukça fazladır. Bu sayede yararlı ve açıklayıcı anlatımlar içerir. Bilindiği üzere Kitab-i Bahriye’nin ilk telifi H.927’de (12 Aralık 1520-30 Kasım 1521) yılında yapıldı. İkinci telifini ise Muradi H.932’de (18 Ekim 1525-7Ekim 1526) tamamladı. İkinci telif Kitab-ı Bahriye’yi yazan Muradi, “Gazavat-ı Hayreddin Paşa” adlı eserin de sahibi olan Seyyid Muradi’dir. Zira bu bilgiyi tespit eden Hüseyin Yurdaydın böyle açıklamıştır. Eserin malzemesini Piri Reis toplamış. Fakat telifini Muradi yapmıştır. Bu bakımından ilk telif Kitab-ı Bahriye, Piri Reis’in kalemini daha çok yansıtır.

Barbaros Hayreddin Paşa’nın Gazavat’ını da kaleme alan Muradi, her ikisi de büyük rağbet gören bu iki eserde biraz arka planda kalmıştır. Bunun burukluğuyla “Bahrname” olarak bahsettiği Bahriye’nin hazırlığını Piri Reis’in yaptığını söylemiştir. Ancak “bir ehl-i dil” bulamadığı için yıllarca eserini “cem idemeyüp yaturmış” olduğunu, nihayet bunu kendisinden rica ettiğini dile getirmiştir. Bir Akdeniz seyahatnamesi olan Bahriye, tüm Akdeniz için bir rehber özelliği taşır. Bunun yanında, özellikle henüz fethedilmemiş adalar hakkında Osmanlı idarecilerine bilgi vermiştir. Akdeniz’de Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıcı hale gelebilmesine imkân veren eser yerli ve yabancı birçok araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Yabancılar bu haritalar üzerinde çok fazla çalışmalar yapmıştır.

Piri Reis ve Dünya haritasıPiri Reis ve dünya haritası

Türk Tarihinde Piri Reis Faktörü

Piri Reis Akdeniz’deki Türk varlığını kesinleştirmesi yanında başka vazifeler de aldı. Kızıldeniz’i Portekiz tecavüzlerinden korudu. Bunun yanı sıra, Osmanlı nüfuzunu Hint sularına taşıması da büyük hizmetlerindendir. Lakin denizcimize Türk tarihinde hak ettiği yeri veren çalışmaları haritacılık ve coğrafya alanında görmüştür. Şüphesiz en önemli kalıcı eseri Kitab-ı Bahriye’dir. Bir ilmi eser olma yanında, aynı zamanda Akdeniz’deki deniz faaliyetlerinde sıkça kullanılmıştır. Bu eseriyle bu sayede Osmanlı coğrafya yazıcılığında yeri doldurulamayacak bir yer elde etmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir