Osman Hamdi Bey Kimdir?(1842-1910)

Osman Hamdi Bey, Batılı anlamda ilk büyük Türk ressamıdır. Sanat alanında Türkiye’de pek çok yeniliğin babası olmuştur. Sanayi-i Nefise Mektebi (Mimar Sinan Üniversitesi) ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin kurucusudur. Osmanlı Devleti’nde  modern resmi ilk uygulayanlardandır. En ünlü eseri Kamplumbağa Terbiyecisi’dir. Türk tarihinin en büyük ressamlarından biri olmuştur. Aynı zamanda yazarlık da yapmıştır.

2 adet tiyatro oyunu yazmış, Osmanlı mimarisi ve Osmanlı kıyafetleri üzerine olmak üzere 2 tane de katalog-kitap çıkarmıştır. Aynı zamanda bürokrat olarak da bilinir. Kadıköy Belediyesi’nin kurucu belediye başkanıdır. Eski adı 6’ncı Daire olan Türkiye’de kurulmuş ilk belediye olan Beyoğlu Belediye’sine belediye başkanlığı da yapmıştır. Çok yönlü bir insan olan Osman Hamdi Bey’in hayatını kronolojik olarak detaylıca inceleyelim.

Osman Hamdi Bey’in Hayatı (1842-1910)

Ünlü ressam Osman Hamdi Bey, özellikle ressamlık ve müzecilik kariyerinde Türkiye’de çok önemli bir yere sahiptir. Ancak bu değerli ressamın Türk Müzecilik Tarihi açısından da hala silinmeyen derin izler bırakmasını bir çırpıda anlatmak mümkün değildir. Hayatını parça parça ve köşe taşlarıyla beraber anmakta fayda var.

Osman Hamdi Bey’in İlk Yılları (1842-1869)

"Gençlik

30 Aralık 1842 tarihinde doğduğunda babası İbrahim Edhem Paşa, saray çevresi tarafından takdir edilen 24 yaşında bir gençti. Henüz devletin yüksek kademelerinde görev almamıştı. Zaten annesi de Sultan 2. Abdülhamid’in Yağlıkçılar Kahyası’nın kızıydı. Babasını evlatlık alan dedesi de eski bir sadrazam ve devletin pek çok kademesinde görev yapmış bir bürokrattı. Osman Hamdi Bey’in Ailesi hakkındaki detaylı bilgi linkteki yazımızda.

İlk öğrenimini tamamladıktan sonra 1856’da Maarif-i Adliye okuluna eğitimine başladı. 1858’de ilk karakalem çalışmalarını yaptı ve çevresinin dikkatini çekti. Babası ile sık sık yurtdışı gezilerine gitti. Özellikle Viyana’da sergi ve müzeleri gezerek görgüsünü artırdı. Önce Maarif-i Adliye’yi bitirdi, sonra hukuk eğitimi alması için Paris’e gitti. Onun resim konusunda hayatının dönüm noktasını da bu gidiş oluşturdu. Osman Hamdi Bey, 12 yıl sonra büyük bir ressam ve arkeolog olarak geri gelecekti.

Paris Yılları ve İlk Evlilik

Ünlü ressamın Paris’te geçirdiği 12 yıl, kendisine çok şey kazandırdı. Agarite Charlotte Gay isimli bir Fransız kadınla yaptığı evliliği 10 yıl sürdü ve Melek ile Fatma isimlerini verdiği iki kızı oldu. Ancak kardeşinin torunu Edhem Eldem’e göre bu evliliğin resmi olup olmadığı bilinmiyor. Melek annesinin yanında Paris’e döndü ve 15 yaşında vefat etti. Fatma ise İstanbul’da babasıyla kaldı.

Ünlü Fransız ressamlardan Jean-Leon Gerome ve Boulanger’in atölyelerinde çalıştı. Aynı zamanda Osmanlı Devleti Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid’i Fransa’ya resim öğrenimi için göndermişti.

Osman Hamdi Bey ile buluşan bu iki ressam Türk resim sanatının ilk kuşak temsilcileri oldular. 1867 yılında Paris’te düzenlenen Dünya Resim Sergisi, Osman Hamdi Bey’den “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek” ve “Zeybeğin Ölümü” isimlerinde 3 eser aldı. Ancak eserlerin bugün nerede olduğu hala bilinmiyor. İlk kez bir Osmanlı Padişahı da bu sergiyi ziyaret etmek üzere yurt dışına çıkar. Sultan Abdülaziz Paris’e giderek bu sergiyi ziyaret etmiş ve Osman Hamdi’yle tanışmıştır.

Osman Hamdi Bey’in Dönüşü ve Bağdat (1869-1871)

Osman Hamdi Bey’in yurda döndüğü tarih olan 1869’da babası henüz sadrazam olmamıştı. İlk görev yeri Mithat Paşa’nın valisi olduğu Bağdat’tı. Mithat Paşa onu Vilâyet Umûr-ı Ecnebiyye (Yabancı İşler) müdürlüğü yapması için davet etti. O da bu teklifi kabul ederek Bağdat’a gitti. Burada ünlü yazar Ahmet Mithat Efendi de vardı. İkisi iyi dost oldular. Ahmet Mithat Efendi, ondan Fransa ve Batı kültürü üzerine çok şey öğrendi ve istifade etti.

2 yıl yaşadığı Bağdat, onun özellikle müzecilik kariyerinde önemli yer tuttu. Bağdat’ın mimarisi ile birlikte kimi tablolar üretmiş olsa da asıl Bağdat, Osman Hamdi Bey’in ilk arkeolojik faaliyetlerini yürüttüğü yerdir. Irak’ın Basra Bölgesi’nde daha önce arkeolojik kazılar yapan, Ur Krallığı’nın merkezini arayan İngiliz arkeolog John Taylor’dan sonra da Irak genelinde ikinci kişi olma özelliğine sahiptir.

Osmanlı Devleti’nin Bağdat’ı kaybetmesinin ardından ünlü İngiliz arkeolog ve ajan Betruce Bell, Osman Hamdi Bey’in de katkı sunduğu eserleri de toplayarak ölümünden hemen önce 1926’da Irak Ulusal Müzesi’ni açmıştır (o dönemde adı Bağdat Arkeoloji Müzesi). Ancak Bağdat üzerinde ilk arkeolojik çalışmaları yapan kişi Osman Hamdi Bey’dir ve bulunan eserlerin bir kısmı İstanbul’a gönderilmiştir.

Osman Hamdi Bey’in küçük kızı Nazlı’nın tuttuğu misafir defteri ortaya çıktı. Yine tarihçi Edhem Eldem tarafından toparlanarak kitap haline getirilen, ayrıca sergisi de açılan “Nazlı’s Guidebook“a göre Getrude Bell’in 1907-1910 yılları arasında Osman Hamdi Bey’i ziyaret ettiğini gösteriyor.

"<yoastmark

Osman Hamdi’nin Babıali Hizmetleri, 1. Dönem (1871-1878)

Osman Hamdi Bey 1871 yılında İstanbul’a döndü. İlk olarak Saray Protokol (Teşrifat-ı Hariciyye) Müdür Yardımcısı  oldu. 1871’dde “İki Karpuz Bir Koltuğa Sığmaz” ve 1872’de “Cerf Volant (Uçurtma)” isimlerinde iki tiyatro oyunu yazdı. 1873’te Viyana’da düzenlenen Uluslararası bir sergiye kısa süreli olarak komiser olarak yer aldı.

İkinci Evliliği ve Osman Hamdi Bey’in Çocukları

Viyana’da ikinci eşi Marie ile tanıştı ve evlendi. Bu evlilikten sonra Marie, Naile adını alarak Müslüman oldu. Evliliklerinden Leyla, Ethem ve Nazlı adlarında 3 çocuk sahibi oldular. 1875 yılında Kadıköy belediyesini kurarak ilk belediye başkanı oldu. Bu görevinde de 1 yıl kaldı. Aynı zamanda Matbuat-ı Ecnebiyye katibi (Yabancı Basın katibi) olarak saraya hizmet etti. Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle bu görevden alındı.

1877’de Beyoğlu Belediyesi (6’ncı Daire) müdürü oldu. Aynı yıl Maarif Nezareti bünyesinde kurulan Müze Komisyonu’nun 8 üyesinden biri oldu. Bu esnada babası da sadrazam olmuştu. Ve o dönemde Osmanlı-Rus savaşı da patlak vermişti. Savaşı Osmanlı Devleti’nin kaybetmesi üzerine babası da kendisi de devlet hizmetinden el çektirildi. Kaynaklara göre “mecburi olarak erken emekli olmak zorunda” kaldı. Fakat bu durum da uzun sürmedi. Osman Hamdi Bey ülkesi için daha çok şey yapacaktı.

Erken Emeklilik Dönemi (1878-1881)

Osman Hamdi Bey, babasının sadrazamlıkta yaşadığı talihsizlik üzerine devlet görevlerinden ayrıldı. Ancak bu durum uzun sürmeyecekti. Devlet görevlerinden uzakta geçirdiği 3 yıl içerisinde bugün Osman Hamdi Bey Müzesi olarak faaliyet gösteren Kocaeli’nin Darıca ilçesine bağlı Eskihisar’daki evinde resimle ilgilendi. 1881 yılında Müze-i Humayun (İmparatorluk Müzesi) Müdürü olan Philipp Anton Dethier öldü. Bu ölümün ardından müze müdürü olarak tayin edildi. Bu kararda o dönem sadrazam olan Mehmed Said Paşa’nın rolü büyüktür.

Osman Hamdi Bey bu erken emeklilik döneminde resim ile daha fazla ilgilendi. Önemli portre resimlerini buradaki 3 yıllık döneminde yaptı. Kökenoğlu Rıza ve Osmanlı Hanımefendisi tabloları bu evde ortaya çıktı.

"<yoastmark

İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Sanayi-i Nefise Kuruluyor (1881-1883)

Ünlü ressam kısa süren emekliliğinden sonra 2. Abdülhamid tarafından Müze Müdürlüğü için görevlendirildi. Eski müze aslında Aya İrini Kilisesi’nde ve Çinili Köşk’te toplanan eserlerden oluşuyordu. Buna da Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi ya da Kutlu Müze) denirdi. Osman Hamdi Bey yeni bir müze binası yapılması konusunda çalışmalar yaptı. Osman Hamdi Bey’in bu fikrinin önünü ise bir başka görevlendirme açtı.

1 Ocak 1882’de ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (tam adıyla Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane) kuruluşunda görev aldı. Osman Hamdi Bey, okulun müzeye yakın olması gerektiğini düşünerek Sanayi-i Nefise için Çinili Köşk ve Aya İrini yakınlarındaki bir arazide bina inşa işine başladılar. Binanın mimarı olarak Alexander Vallaury görev aldı. Levanten kökenli mimar aynı zamanda Sanayi-i Nefise’nin Mimarlık Bölümü kurucusudur. Osman Hamdi Bey Vallaury’i Mimar-ı Şehir (Şehir Mimarı) olarak anmıştır. Bu bina şu an Şark Eserleri Müzesi olarak faaliyet göstermektedir.

Mimar Vallaury tarafından inşa edilen ilk Sanayi-i Nefise okuluİlk Sanayi-i Nefise okulu, bugün Şark Eserleri Müzesi’dir.

Mimar Sinan Üniversitesi’nin İlk Binası

Vallaury ilk bina olarak okulun bir an önce derslere başlaması için 5 derslik ve 1 atölyeden oluşan küçük bir bina yaparak 2 Mart 1883’te eğitime başlamasını sağladı. Osman Hamdi Bey hem Sanayi-i Nefise hem de Arkeoloji Müzesi’nin beraber yürüyüp, büyümesi için çalışıyordu.

1874 yılında çıkarılan ancak yetersiz olan Asar-ı Atika nizamnamesini gözden geçirdi. 1883 yılında, geçerliliği cumhuriyet devrinde 1973 yılına kadar korunan Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni düzenlemiş oldu. Fransa’da gördüğü hukuk eğitiminin faydasını da burada gördü. Bu nizamname, bulunan tarihi eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklıyordu. Bu sayede sonradan bulunan eserler büyük oranda ülkemizde kaldı.

Gülhane’de faaliyet gösteren Çinili Köşk ile Aya İrini kilisesi müze olarak faaliyetlerini sürdürürken, bunların hemen yanı başında Mimar Vallury tarafından inşa edilen üniversite de zamanla binalarına sığmayacaktı. Sanayi-i Nefise binası daha sonra müzeye çevrilerek Şark Eserleri Müzesi olacak ve günümüze kadar bu özelliğini koruyacaktır. 1883 yılında Mimar Vallury yeni bir binanın yapılması için de çalışmalara başladı.

Çinili köşkÇinili Köşk

Yurdun Dört Bir Yanında Arkeoloji Seferberliği (1883-1899)

Osman Hamdi Bey, şahsi olarak Anadolu’yu gezerek arkeolojik kazılara katılıyor ve teftiş ediyordu. Aynı zamanda yakın çevresi de tüm bu keşiflerde görev alıyordu. Bizzat Nemrut Dağı (Adıyaman), Lagina (Muğla-Yatağan) ve Sayda (Lübnan)’da arkeolojik kazılara katıldı. Hatta Sayda’da Büyük İskender’in lahtini buldu. Bu eser dünyanın en değerli arkeolojik buluntularından biri olarak gösterilir. Halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunmaktadır. Bu buluntu ile ilgili olarak 1893’te arkeolog Salomon Reinach ile beraber Sayda Kral Mezarlığı (Une Necropole a Sidon) kitabını yazarak yayınlattı. Bu kitap, Osman Hamdi’nin bir arkeolog olarak dünyaca tanınmasına vesile oldu.

İskender Lahdi İstanbul Arkeoloji Müzesiİskender Lahdi, İstanbul Arkeoloji Müzesi "<yoastmark

Osman Hamdi Bey’in oğlu Mimar Edhem Bey Tralles (Aydın-Güzelhisar) antik kentinde yapılan kazılarda görev aldı. Mimar Edhem Bey burada Yunan Tanrısı Artemis’e ithaf edilmiş olan bir tapınağın frizleri başta olmak üzere pek çok eseri Müze-i Hümayun’a gönderdi. Kardeşi Halil Edhem Bey ise yine Aydın’da Alabanda ve Sidamara antik kentlerindeki kazıların başında bulunmuştur.

Müzede memuriyet yapan Makridi Bey ise diğer kazılara katıldı. Bunlar, Rakka (Suriye), Boğazköy (Hattuşaş/Çorum), Alacahöyük (Çorum), Akalan (Denizli-Acıpayam), Langaza (Yunanistan-Selanik), Rodos (Yunanistan), Taşöz (Bozcaada) ve Notion (İzmir-Menderes) kazılarıdır.

Ancak Menderes Belediyesi’nin sitesinde yer alan bilgiye göre ise Notion’un ilk kez 1921’de kazıldığı bilgisi yer almaktadır.

Şehir Müzelerinin Babası

Onun arkeolojiye önemli bir katkısı ise bu kazılardan sonra olmuştur. Burada bulunan eserlerin hepsinin İstanbul’a gönderilmesi mümkün değildi, bunun sonucunda bulduğu çözüm Türkiye’nin arkeolojide çağ atlamasına sebep oldu. Eserlerin bulunduğu şehirlerde depolar inşa edilerek bulunan eserler buralarda istiflendi. Bu durum bu şehirlerde ileride kurulacak olan şehir müzelerinin de temelini oluşturdu. Bu sayede onun için çağdaş Türk müzeciliğinin babası demek doğru olacaktır.

Osman Hamdi Bey’in müze müdürlüğü zamanında yukarıdakilerden başka Sakçagözü, Bozüyük, Yortan, Kade, Gorikos, Tedmür ve Mahmudiye (Spara) kazıları da yapıldı. H. Schliemann’ın Truva’da gerçekleştirdiği kazıya da katıldı.

Bu arkeoloji çalışmaları devam ederken Osman Hamdi Bey’in babası İbrahim Edhem Paşa vefat etti.

Yeni Arkeoloji Müzesi Binası (1899-1908)

Mimar Vallaury’nin 1883’te başladığı yeni bir bina kurma girişimi 1899 yılında tamamlandı. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi binası olarak kullanılan ve dünyanın bir müze olarak inşa edilmiş en eski yapısı olan binanın ilk bölümü açıldı. 1899’da açılan ilk kısmı, 1903’te ikinci ve 1907’de üçüncü bölümlerin tamamlanması izledi. Ve tüm eserler buraya geldi.

Osman Hamdi Bey, Çinili Köşk’ün üzeri sıva ile gizlenmiş çinilerini ortaya çıkardı ve burayı çini müzesi olarak değerlendirdi. Aya İrini silahlar ve askeri teçhizatların sergilendiği yer haline geldi ve adı Esliha-i Askeriyye oldu. Bu yapı günümüzdeki Harbiye Müzesi’nin (Askeri Müze) de temelini oluşturdu. Buna göre Arkeoloji Müzesi sadece arkeolojik eserlerin içerisinde bulunduğu bir müze olacaktı.

Mimar Valleury'nin yaptığı İstanbul Arkeoloji Müzesi Binası dünyada bir müze olması maksadıyla yapılmış en eski binadırMimar Vallaury’nin yaptığı İstanbul Arkeoloji Müzesi Binası dünyada bir müze olması maksadıyla yapılmış en eski binadır.

Osman Hamdi Bey’in ölümünden sonra 1917 yılında Sanayi-i Nefise Vezneciler’de başka bir binaya gitti ve eski binası da Şark Eserleri Müzesi oldu. Bu sayede İstanbul Arkeoloji Müzesi toplamda 4 binadan oluşan büyük bir kompleks haline kavuştu. Zamanla hemen yanındaki Topkapı, 2020 yılında yeniden cami yapılan Aya Sofya ve diğer müzeler ile beraber tarihi yarımadanın bu bölümü büyük oranda korunabildi ve müzeler bölgesi oldu.

Yeni Arkeoloji Müzesi binasında bir fotoğrafhane, bir kütüphane ve bir de modelhane bulunmaktaydı. Bu özelliğiyle sadece arkeoloji müzesi olmayacak aynı zamanda Sanayi-i Nefise öğrencilerine de hizmet edecekti. 1907’de tamamlanan bina 1908 yılında tamamen müze olarak faaliyet göstermeye başladı.

Osman Hamdi Bey’in Son Yılları (1908-1910)

Heykeltraş Yervant Osgan Efendi’nin yaptığı Osman Hamdi Bey büstü

Osman Hamdi Bey arkeoloji alanında her şeyin temelini atmış ve işlemesine vesile olmuştu. Ömrünün son 2 yılında bu işlerin sonra da aksamaması için çaba gösterdi. Ancak bu konuda esas katkıyı o öldükten sonra kardeşi İbrahim Edhem Bey (Eldem) sağladı. Osman Hamdi Bey, Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü, Sanayi-i Nefise Mektebi müdürlüğü ile beraber ressamlığa da devam etti.

Ömrünün son iki yılı da bu şekilde geçti. 24 şubat 1910’da Kuruçeşme’de hayatını kaybetti. Cenazesi Ayasofya Cami’de kılınan cenaze namazının ardından önce Çinili Köşk’e getirildi. Ardından defnedilmek üzere kısa emeklilik hayatını sürdüğü Eskihisar’daki evine götürüldü ve bahçesine defnedildi. Osman Hamdi Bey, Eskihisar’daki evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet etmişti. Mezar taşı olarak Selçuklu döneminden kalma 2 adet isimsiz mezar taşı konuldu. Eskihisar’daki bu ev, Osman Hamdi Bey’in hayatta yapmış olduğu hizmetlere gösterilen bir vefa olarak 1987 yılında müze oldu.

Osman Hamdi Bey’in Ardından Yapılanlar

Osman Hamdi Bey’in ölümünün ardından yapılanlar, onun ne denli doğru bir iş yaptığının göstergesidir. Öyle ki, kurmuş olduğu tüm sistemler günümüze kadar saat gibi işledi. Sanayi-i Nefise okulu aynı bilinç ve eğitim programıyla yoluna devam etti. Cumhuriyet döneminde adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi oldu. Tüm üniversiteler arasında özel bir yere sahiptir. O dönemlerdeki programlar devam etmektedir. Girilen çağın gereksinimlerine uygun olarak yeni programları müfredatına dahil ederek yoluna devam etti.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri hala onun belirlemiş olduğu kriterlerle yoluna devam etmektedir. Sadece Aya İrini’deki silah koleksiyonları Askeri Müze’ye taşındı. Burası aynı şekilde korundu ve müze olarak hayatına devam etmekte. Ayrıca çeşitli sergiler ve konserler verilerek değerlendirilmektedir. Cumhuriyet döneminden sonra çok az eklemeyle ve gerekli restorasyonlarla hala aynı yapıyı muhafaza etmektedir.

Kardeşi Dümene Geçti

Müzenin aynı yapıyla gelmesinde elbette en büyük paylardan biri kardeşine aittir. Kardeşi Halil Edhem Bey, Osman Hamdi Bey’in vefatından sonra Asar-ı Atika müzesinin başına geçmiş ve işleyişin aynı gitmesini sağlamıştır. 1931 yılına kadar cumhuriyet döneminde de kurulan ilk kurumların başında olmuştur. Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşunda önemli katkılarda bulunmuştur. 1931 yılından vefat ettiği 1938 yılına kadar da millet vekilliği yapmıştır.

Osman Hamdi Bey’in tarihi eserlerin yurt dışına çıkarılmasını engellemek üzere çıkardığı kanun, 1973 yılına kadar eklemeler yapılarak korunmuştur. 1973 yılında bu kanun 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu olarak güncellenmiştir. Kanunun temeli hala Osman Hamdi Bey’in oluşturduğu gibidir.

Eskihisar’da ömrünün baharında kısa emeklilik dönemini geçirdiği evi bir dizi tadilat ve restorasyonun ardından müze yapılmıştır.

Ölümünün 100’üncü yılı olan 2010 yılı Unesco tarafından Osman Hamdi Bey yılı ilan edilmiştir. Çeşitli etkinliklerle Osman Hamdi Bey yad edilmiştir. Aynı yıl Kültür Bakanlığı Osman Hamdi Bey için bir web sitesi açmıştır. Ayrıca tarihçi Edhem Eldem tarafından Osman Hamdi Sözlüğü basılmıştır.

Osman Hamdi Bey'in Eskihisar'daki evi 1987 yılında müze yapılmıştırOsman Hamdi Bey’in Eskihisar’daki evi 1987 yılında müze oldu

Görünenin Ötesinde Osman Hamdi Bey

Uzmanlar, Osman Hamdi Bey’in Sakıp Sabancı Müzesi’nde bulunan eserleri için bir çalışma yaptı. Bu çalışmaya “Görünenin Ötesinde Osman Hamdi Bey” adını verdiler. Bu çalışmalarda Osman Hamdi Bey’in eserlerinin röntgenleri çekildi. Resimlerin eskiden geçirdiği restorasyonlar veya Osman Hamdi Bey’in resimleri üzerinde yaptığı değişiklikler izlendi. Aynı zamanda resimlerden renk pigmentleri alındı. Bunun sonucunda da ressamın ne çeşit boyalar kullandığı, hangi karışımları yaptığı gibi sonuçlar elde edildi.

Bu çalışmaların filmini aşağıdan izleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir