Şeriat Nedir?

Şeriat kelimesi, “şer’i” kökünden gelmektedir. Şer’i ise, “İslam Hukuku ile alakalı olan” anlamına gelmektedir. Şeri kelimesine gelen “-at” ekiyle beraber şeri’ye dayalı isim yapmaktadır. Tıpkı maneviyat, fikriyat, neşriyat gibi bir yapım ekidir. İslam Hukukuna göre yönetilen bir devlet için “Şeriat Devleti” tanımında bulunabiliyoruz. Bu tanım çağlar içinde gelişerek ve değişerek bugünlere geldi. Şeriatın kökenine ve bu kökten türeyen diğer kelimelere bakalım.

Şer’i kökünün diğer kelimeleri

Şeri hukuk, Şeriat, şeriatçı, şeriatçılık, şeriye ve şeriye mahkemesi kelimelerini bugün Türkçede kullanmaktayız. Bunların içinden -çı ve -çılık Türkçe eklerdir. Şeriat kelimesi ise hem kök hem de ek itibariyle Arapça’dır. Arapçadan dilimize geçmiş olan şer (kötü olan) ile Şer’i kelimeleri görünüşte aynı olsa da anlam bakımından farklıdır. Şeriat nedir sorusuna geçmeden önce, bununla alakalı diğer kelimelere bir bakalım.

Şeri: Şeri kelimesi, Türk Dil Klavuzuna göre İslam hukuku ile alakalı olan şeyler için kullanılır. Ancak İslam Ansiklopedisi’ne göre, Semavi dinlerin tamamında, dini kurallarla alakalı olan şeyler için kullanılmaktadır.

Şeriat: Şeri kelimesine -at (ilgi) eki getirilerek, şeri ile ilgili olan bir yönetim veya düşünce biçimi şeklinde ifade edebileceğimiz bir kelimedir. Türk Dil Kurumu: Kuran’daki hükümlere veya Peygamberin hadislerine dayanan İslam Hukuku olarak tanımlıyor. Bu tanım üzerinde biraz duracağız.

Şeriatçı: Siyasi bir görüş olarak şeriatı savunan kimse

Şeriatçılık: Şeri yönetimi savunan, şeriatçı olma durumu

Şeriye: İslam hukukuna göre olan

Şeriye Mahkemesi: İslam hukukuna göre yargılamayı esas alan mahkeme. Osmanlı Devleti’nde her din, kendi mahkemesi tarafından yargılanırdı. Şeriye Mahkemesi, iki müslüman arasındaki davalara bakardı.

Şeriat ile yönetilen ülkeler

Bugün şeriatın bir devlet yönetimi olduğu pek çok ülke vardır. Bu ülkelerin tamamı Müslüman değildir. Ancak diğer örnekler de oldukça uç örneklerdir. Şeriat ile yönetilen ülkeler ile laiklik arasında ters bir ilişki vardır. Zira, laiklik, şeriatın tam zıttıdır. Buna göre laik olamayan ülkelerin şeriat ile yönetildiğini iddia etmek de doğru değildir.

Örneğin, parasının üzerinde “in God we trust” (Tanrı’ya güveniyoruz) yazan Amerika Birleşik Devletleri, bir Hristiyan şeriat devleti değildir. Amerika’yı meydana getiren her eyaletin kendi yasaları vardır. Amerika Birleşik Devletleri’nin de bunların tamamını kapsayan yasaları mevcuttur. Bu yasalara yemin ederken İncil’e el basarak Tanrı’ya yemin edilir, ancak yasalar kaynağını İncil’den almaz. Diğer taraftan Vatikan ise tamamen Hristiyan yasalarına göre yönetilir.

İsrail, herkesin kabul edebileceği gibi bir Yahudi şeriat devletidir. Devlet bütün meşruiyetini Tevrat’tan alır. İslamiyette ise çoğu devletin şeriat devleti olduğunu söylemek mümkündür. Olmayanları sıralamak daha mümkündür.

Örneğin, Suriye laik bir devlettir. Mısır’ın laikliğe olan bakı açısı çok tartımalı olsa da bir şeriat devleti değildir. Tunus, Arap Baharı’ndan önce de sonra da şeriatçı bir yapıya sahip değildir. Ürdün de şeriatla yönetilen bir devlet değildir. Ancak Suudi Arabistan Vahhabi şeriatını benimser. İran ise Şii şeriatına göre yönetilir. Afganistan da Amerika’nın çekilmesinin ardından Taliban’a kalmasıyla şeriat devleti ilan etmiştir. Ancak ABD’nin Afganistan’a müdahalesinin öncesinde de Taliban burada hakimdi ve şeriat ile yönetiliyordu. Pakistan’da ise durum daha karışıktır. Pek çok defa şeriat denemeleri yapılmıştır.

Şeriat ile laiklik zıt mı?

Atatürk solcu muydu sağcı mıydı yazımızın, Laiklik bölümünde, “hem Müslüman hem laik olunmaz” sözlerine bireysellik çerçevesinden bakarak itiraz etmiştik. Zira din, temel itibariyle bireysel bir olgudur. İnanç ile alakalıdır. İnsanın inancı gereği, ibadetini çevresinde kendisiyle aynı dine inanmayan kimse olmasa dahi yerine getirebilir.

Ancak şeriat, bir devlet yönetim şekli olarak da tarih boyunca kendini göstermiştir. Hz. Muhammed tarafından kurulan İslam Devleti, ilk İslami şeriat devleti olarak kabul edilir. Ardından gelen Emevi ve Abbasi devletleri de şeriatla yönetilen ve Arap kökenli diğer devletlerdir. Bu devletlerin liderleri de aynı zamanda halifedir. Halifelik makamı, başta devletin liderini ifade etmek için kullanılırken, İslamiyet’i benimseyen baka devletlerin de ortaya çıkmasıyla beraber halifelik bir ruhani liderliğe dönüşmüştür.

Laiklik ise çok sonraları, “seküler” bir hayatı ve bireyselliği önceleyen, yasa koyucular nezdinde ise, evrensel hukuk kurallarını benimseyerek, yasaların tüm insanları eşit saydığı, bir Müslüman ile bir ateistin eşit oranda hukuktan istifa ettiği, ülkenin nüfus çoğunluğu Hristiyan veya Müslüman olsa dahi, bir Hristiyan ile bir Müslüman arasındaki davada iki tarafa da eşit hakların sağlandığı bir sistemdir.

Şeriata göre, bir Müslüman ile bir Musevi eşit olamaz. Bu, hem İslami şeriata göre, hem de Yahudi şeriatına göre böyledir. Yahudi şeriatına göre, bir Yahudi, diğer tüm milletlerden daha üstündür. İslami şeriata göre de bu böyledir.

Şeriat, hangi dinde olursa olsun laiklikle zıt düşen bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, bir insan hem Müslüman hem laik olamaz sözü yanlıştır. Çünkü bir insan zaten laik olamaz. Olsa olsa laikliği savunan bir insan olabilir. Hem Müslüman hem laikliği savunan bir insan pek ala da olabilir. Ancak bir devlet hem şeriat devleti, hem laik devlet olamaz.

Osmanlı Şeriat Devleti miydi?

Osmanlı şeriat devleti değildi. Bu pek çok kimseler tarafından itiraza sebep olsa da böyledir. Osmanlı devletinde şeriat hükümlerinin yoğun olarak uygulandığı dönemler vardır. Ancak bu uygulama padişahtan padişaha bile değil, şeyhülislamdan şeyhülislama değişen bir durumdur. Osmanlı Devleti’nde dini hüküm vermekle mükellef makam şeyhülislamlık makamıdır. Padişah, şeyhülislamın vereceği fetvaya uymak zorundadır.

Aynı zamanda halife bile olan Osmanlı Padişahları, şeyhülislamlar tarafından cezalandırılabilirler. Diğer bir açıdan ise, Osmanlı Devleti’nde örfi mahkemeler ve şeri mahkemeler şeklinde iki ayrı mahkeme bulunmaktaydı. Recm cezası hiç uygulanmamıştı. Şeri mahkemelerde falaka, kırbaç gibi fiziki ve şeriatla özdeşleşen kimi cezalar verilmekteydi ancak örfi mahkemelerde bu tip cezalar uygulanmıyordu.

Gayrimüslimler kendi aralarında ve gayrimüslimler ile Müslümanlar arasındaki meseleler örfi mahkemelerde görülürdü. Haksız olan taraf cezasını kendi dinine göre çekebilirdi. Ancak örfi kanunlar, şeri kanunlarla (veya hükümler) zıt düşemezdi. Örfi kanunlar, hem geleneksel Türk töresine göre, hem padişahın çıkardığı kanunlara göre düzenlenir, hem de mahkemeye gelen kişilerin dinine göre davalar incelenirdi.

Osmanlı’nın şeriat devleti olmamasının bir ispatı, örfi kanunların uygulanmasıdır. Bu sebepledir ki Osmanlı yüzlerce yıl gayrimüslimlerin isyan etmeden yaşadıkları bir devlet olabilmiştir. Ancak diğer taraftan Osmanlı Devleti’nde şeriat ile yapılan yargılamalar da şeriatın varlığının bir ispatı neticesindedir. “Şeriatın kestiği parmak acımaz” sözü, dilimize Osmanlı’nın bu kanunlarından beri yerleşmiştir.

Özellikle 2. Mahmud’dan beri, Osmanlı Devleti yüzünü batıya dönmüş, daha az İslam hukuku gözetilir olmuştu. Özellikle 1850’li yıllardan itibaren Osmanlı’da reformlar şeriatın terk edilmeye başlamasına sebep olmuştur. Cumhuriyet’e sirayet eden pek çok kural, kaide ve kurum da o dönemlerden gelmiştir. 31 Mart Vakası, 1909 yılında, bu reformların bir sonucu olarak parlementer sisteme geçilmesine karşı, şeriatçı bir darbe olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.

Bugün dünya üzerinde her türlü yaşam, gelişim, hukuk, ahlak ve sair endekslere bakıldığında, ve hatta İslamilik endeksine göre bile, şeriat ile yönetilen ülkelerin üst basamaklarda yer almadığını görüyoruz. Zengin ülkeleri sıraladığımızda, şeriatla yönetilen, petrol zengini ülkeleri listede görebilmekteyiz. Orta Çağ’a kadar, din bir ilerleme sebebi olarak görülüyordu. Dinin emrettiği şeylerin yapılmasıyla bilimde ilerleme kaydediliyordu. Ancak Orta Çağ’dan sonra, dinin toplumsal olarak bir dayatma sistemi olmaktan çıkıp, bireysel bir inanç meselesine dönüştüğü zamandan itibaren bilimde çok daha hızlı bir yol alındı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir