Deprem Büyüklüğü ile Şiddeti Arasında Ne Fark Var?

Her deprem olduğunda deprem büyüklüğü ile şiddeti birbirine karıştırılıyor. Kimi zaman bu karışıklığı yapan bir sosyal medya fenomeni, kimi zaman bir haber sunucusu, kimi zaman bir siyasetçi oluyor. Yıllardır yaşadığımız depremler bizi depremlere karşı daha duyarlı hale getiriyor. Ancak yaşam alanlarımızda aynı duyarlılığı göstermekten çok uzağız. Yine de depremlere karşı duyarlılığımız, deprem büyüklüğü ile deprem şiddeti konusundaki kafa karışıklığımızı gidermeye itiyor bizi.

Deprem Büyüklüğü Nedir?

Deprem büyüklüğü, richter ölçeğine göre yaşadığımız depremin rakamsal olarak ifade edilmesidir. Bunun kendine has bir hesaplaması vardır ve logaritmik olarak artar. Yani, yaşadığımız depremin 4 büyüklüğünde mi 5 büyüklüğünde mi olduğu çok önemlidir. Bu rakam büyüdükçe önem daha da artıyor. Yani, 6 büyüklüğünde bir deprem “orta büyüklükte” bir deprem olmasına karşın pek fazla yıkıma sebep olması beklenmez. Ancak Ondan bir rakam büyük bir deprem, yani 7 büyüklüğünde bir deprem pek çok yer için kıyametten farksız olabilir.

Buradaki 1 rakam, iki deprem arasındaki farkın 10 kat olduğunu bize gösteriyor. 4 ile 5 büyüklüğündeki depremlerin arasında da 10 kat vardır. 7 ile 8 arasında da 10 kat büyüklük farkı vardır. 7.1 büyüklüğünde bir deprem, 7.2 büyüklüğündeki bir depremin yarısı kadardır. Yani, deprem büyüklüğü niteliksel bir ifadedir. Bir metriktir. Ölçülebilen ve bilimsel bir saptamadır (magnitüd). Tıpkı 1 kilometre bir yolun, 2 kilometre bir yolun yarısı uzunluğunda olduğunu söyleyebileceğimiz gibi.

Ancak bu büyüklüğü şiddet olarak ifade edemeyiz. 7.2 büyüklüğündeki bir depremin 7.1 büyüklüğündeki bir depremden 2 kat daha “şiddetli” olduğunu ifade edebilmemiz ancak bazı koşullarda mümkün olabilir. O da, deprem aynı noktada olduysa, aynı derinlikte olduysa ve biz de iki depremi de hissederken aynı noktada bulunduysak. İşte o zaman bir depremin diğer depremden “daha şiddetli” olduğunu söyleyebiliriz, 2 katı şiddetinde olduğunu ise iddia edebiliriz ama ispatlayamayız.

O zaman deprem şiddetinin ne olduğunu da bilmemiz gerekiyor.

Deprem Şiddeti Nedir?

Deprem şiddeti, bir depremin büyüklüğü gibi objektif olarak ölçülebilecek bir şey değildir. Daha nesneldir. Kişiden kişiye, konumdan konuma, depremin merkez üssüne veya derinliğine göre, hatta sebep olduğu yıkıma göre değişkenlik gösterir.

Bir depremin şiddetinin ne olduğu daha ilkel metotlara göre saptanır. Bu richter ölçeğine değil, mercalli şiddet ölçeğine göre ifade edilir.

Örneğin geçtiğimiz bir dönemde Prof. Dr. Naci Görür’ün “Marmara Depremi’nin şiddeti 9’u bulacak” sözleri infiale sebep olmuştu. Büyüklük ile şiddeti birbirine karıştıran insanlar tarafından infiale sebep olan bu açıklama aslında hiç de anlaşıldığı gibi değildi.

Halbuki bu haberi servis edenlerin de yaptığı ufak bir hatadan kaynaklı olarak bu açıklama toplumda ses getirdi. Zira, Mercalli ölçeğine göre bir depremin şiddetinin 9 olduğundan bahsedemeyiz, IX olduğundan bahsedebiliriz. Çünkü bu ölçeğe göre rakamlar Roma harfleriyle gösteriliyor. Naci Hoca bunu “sözlü olarak” ifade ettiği için, gazeteciler de tutup, duydukları gibi yazarak bu hatayı körüklemiş oldular.

Depremin şiddeti, bir yerde sebep olduğu yıkım ve o yıkımın yaşandığı bölgede hissediliş derecesine göre belirlenir. Bu sebeple bundan 100 yıl öncesine kadar yaşanan depremlerin richter ölçeğine göre büyüklüklerini bilebiliyoruz. Fakat daha eski depremlerin büyüklüklerini değil, şiddetlerini biliyoruz.

Bir yerde bir depremin olup olmadığını, kaç kişi öldü, kaç bina yıkıldı, yıkılan binaların nitelikleri gibi tarihi kaynaklardan yola çıkarak, o bölge için bir şiddet haritası çıkarabiliyoruz.

Örneğin, 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ta meydana gelen ilk deprem büyüklüğü 7.7 olarak ölçüldü. Bu deprem Kahramanmaraş’ta, Hatay’da ve Malatya’da XII şiddetinde hissedilirken, Kayseri’de V olarak hissedildi.

Büyüklük ile Şiddet Arasındaki Farklar ve Benzerlikler

Bir depremin büyüklüğü ile şiddeti arasındaki farklar, onların ölçülme şekli ile alakalıdır. Büyüklük kesin ve net olarak ifade edilmektedir. Ancak aslında esas fark, depremin şiddetinden bahsedilirken hesaplamanın içine 3 ayrı boyutun daha girmesi. Bu boyutlar, depremin hissedildiği yerin zemini, depremin derinliği ve deprem üssüne olan mesafedir.

Depremin Hissedildiği Zemin

Depremi hissettiğimiz zeminin özelliği, depremin ne kadar yıkıcı olduğunu anlamamız için bize yardımcı olur. Yine Kahramanmaraş Depremleriyle sıkça duyduğumuz “zemin sıvılaşması” tam olarak bunu anlatır.

“Kayalık zeminlerde depremin daha az yıkıma sebep olduğu” inancı da bundan kaynaklanmaktadır. Zira kayalık zeminde yaşanan depremin bir kere ve sert olarak vurduğu (p dalgası), ancak zemin sıvılaşması yaşanan, alüvyonlu ve esasen yerleşim için değil de tarım için daha elverişli olan topraklarda daha uzun sürdüğü (s dalgası) de mevcut inanışlardandır. Bunlar bütünüyle doğru olmasa da tutarlıdır.

Çünkü kayalık zeminler, aslında depremler sonucu oluşmuş bölgelerdir. Dağlar, fay hatlarının birbirinin üstüne çıkması sonucu meydana gelmiştir. Fay hattı nedir yazımızdan detaylarını görebilirsiniz. Ancak bu alanlarda daha az yıkıma sebep olmasının sebebi ise zeminin sağlamlığından kaynaklanmaktadır. Zemin sıvılaşması yaşanmayan kayalık zeminlerde de deprem çok şiddetli hissedilebilir, hatta bu depremler çok büyük yıkımlara da sebep olabilir. Hatta ve hatta yer yüzünde meydana gelen en büyük depremler de böyle yerlerde yaşanmıştır. Ancak alüvyonlu arazilerden daha sağlam olduğu tartışılmaz. Yine de böyle bölgelerde de iyi bir zemin etüdü yapılarak fay noktalarına olan mesafelerin ölçülmesi gerekir.

Zemin sıvılaşması yaşanan alanlarda ise, deprem bölgede daha uzun süre kalır. Bunun sebebi yukarıda parantez içinde açıkladığımız p ve s dalgalarıyla ilgilidir. S dalgası kayalık zeminlerde daha derinden ve daha az yıkıcı olarak ilerler. Daha dayanıksız zeminlerde ise daha uzun kalır ve toprağı da toprağın üzerindeki her şeyle beraber sallar. Dolayısıyla zemin sıvılaşması olan bir yerde depremin süresi de daha uzun olduğu gibi bir yanılgı olarak karşımıza çıkar. Halbuki deprem aynı uzunlukta olsa da sıvılaşan zeminlerde salınım daha fazla olduğu için hem daha yüksek yıkıma sebep oluyor, hem de daha uzun hissediliyor.

Bu karşılaştırmayı bir tatlı gibi düşünebiliriz. Zemin sıvılaşması olan yerleri jöleli bir tatlı gibi, kayalık zemini ise baklava gibi düşünebilirsiniz. İkisini de ittirdiğinizde, baklava bir yerden bir yere gidecektir. Jöleli tatlı ise sallanarak gidecek ve siz elinizi çektikten sonra biraz daha sallanacaktır.

Deprem Noktasına Olan Mesafe

Yukarıda Maraş depremlerinin Kayseri’de daha az şiddetli hissedildiğinden bahsetmiştik. Bu örnek aslında başlı başına yeterlidir. Ancak bu örneği de açmamız gerekecektir. Çünkü bu bahsettiğimiz örneğe aykırı pek çok deprem gördük.

Aykırı olanlardan birincisi Avcılar. 1999 Gölcük depreminden zarar gören yerler içinde en uzak noktalardan biri olan Avcılar, İstanbul’da en çok zarar gören bölgelerden biriydi. Anadolu Yakası’nda Maltepe, Üsküdar, Kadıköy gibi depremin merkezine nispeten çok daha yakın yerlerde neredeyse tek tük binalar zarar görürken, Avcılar’da deprem merkezine daha yakın olan Maltepe, Pendik ve Kartal’dakinden daha büyük zarar gördü. Hatta o kadar ki, depremin merkez üssünün nerede olduğu 17 Ağustos sabahı bilinmezken televizyon kanalları “Avcılar’da deprem oldu” şeklinde ilk gün haberlerini verdiler. Daha sonra merkezin Avcılar’a yaklaşık 90 kilometre mesafedeki Gölcük olduğu anlaşıldı.

Deprem noktasına olan mesafe, deprem noktasından bir gönye çizerek daire içinde olan yerlerin depremi yoğun hissedeceği yorumuyla yapılmıyor. Avcılar’ın depremi hissettiği şiddet ile yarı mesafesinde yer alan İznik’in hissettiği şiddet aynı olmamıştır. Halbuki deprem büyüklüğü aynıdır. Aynı mesadefe yer alan Sarıyer’de ise hiç yıkım gerçekleşmemiştir. Ancak yine 90 kilometre mesafede yer alan Adapazarı’nın Hendek ilçesi de büyük bir yıkıma sebep olmuştur.

Bunun sebeplerinden biri, kırılan fayın doğu-batı doğrultusunda olmasıdır. Bu fayın uzadığı hat boyunca kırılması, önünde (batısında) ve arkasında (doğusunda) daha fazla yıkıma sebep oldu. Bunun sebeplerinden bir ikincisi ise yeryüzü şekilleridir. Kuzey Anadolu Fay Hattı, daha önce kırıldığı yerlerde ayrılmalara sebep olmuştur. Yani, fay boyunca ovalara ve çöküntülere sebep olmuştur. Dağlar ise atım yaptığı bölgede meydana gelmiştir.

Pangaea kıtasından beri, burada yaşanan depremler sonucu çöken bölgelere su dolmuş ve Marmara Denizi bunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebepledir ki, Gölcük ile arasında dağlar olan Sarıyer ve İznik bu depremden daha az etkilenirken, arasında deniz olan Avcılar ve ova olan Hendek daha fazla etkilenmiştir. Tabii Hendek’in bu kadar etkilenmesinin bir sebebi de fayın belli bir yer ile belli bir yer arasında yırtılmasıdır. Gölcük başladığı yeri ifade eder. Bunun için depremler nasıl olur yazımıza bakabilirsiniz.

Depremin Derinliği

Bir depremin derinliği, onun yeryüzünde ne şekilde hissedildiğiyle çok yakından ilişkilidir. Dünya katmanında 5 kilometre derinlikte de 100 kilometre derinlikte de depremlerin olması doğaldır. Ancak kabuk daha genç olduğu için depremler yeryüzüne yakın noktalarda meydana gelir. Coğrafya ne kadar gençse, deprem de o kadar yüzeye yakın oluyor. İşte bu yüzden Anadolu levhası üzerinde olan depremler daha yıkıcı sonuçlara sebep oluyor.

Örneğin, Japonya’da meydana gelen depremler ortalama olarak yer yüzüne 30-50 kilometre mesafede meydana gelirken, Anadolu’daki Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fay Hattı üzerinde 5-10 kilometre derinliklerde oluyor. Bu da bu coğrafyanın depremlerde daha fazla hasar görmesine ve depremlerin daha şiddetli hissedilmesine sebep oluyor. Burada da daha derinde olan deprem büyüklüğü ile daha yüzeye yakında meydana gelen deprem büyüklüğü magnitüd olarak aynıdır. Ancak farklı şiddetlere sahiptir.

Bizim depremleri Japonya kadar umursamadığımız gerçeğini, bu realitenin üzerine ekleyince karşılaştığımız sonuç her depremde binlerce insanın hayatını kaybetmesini normal karşılamak olarak kendisini gösteriyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir